Çocukları hayata hazırlamanın önemine işaret eden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aşırı korumacı ve müdahaleci olan drone ebeveynliğe karşı uyarıyor! Tarhan, “Aşırı koruma ve kontrol nedeniyle çocukta karar verme ve problem çözme becerisi gelişmiyor. Hep birinin gelip ona yardım etmesini bekliyor. Oysa hayatın gerçekleri var ve anne baba hayat boyu onun yanında olamaz.” dedi.
Hayata hazırlanmamış bir çocuk yetiştirildiğinde, hayatın zorlukları karşısında mücadele gücü olmayan bir birey ortaya çıktığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Aşırı koruma ve kontrolün, çocuğa duygusal istismar kadar zarar verdiği kanıtlandıktan sonra literatüre girdi.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, helikopter ebeveyn konusunu ele aldı.
Çocuklara kol kanat germe çocukların yerine geçmek olarak anlaşılıyor
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuklara kol kanat germenin çocukların yerine geçmek olarak anlaşıldığını ve bunun sonucunun da literatüre “Helikopter ebeveyn” olarak girdiğini dile getirerek, “Bu duruma ‘işgalci ebeveyn’ de deniyor. Çocukluk çağı travmalarını incelerken ileri yaşlardaki psikiyatrik hastalıkların sebeplerini araştırıyoruz. Son 10 yılda çocukluk çağı travmalarına aşırı koruma ve müdahale maddesi eklendi. Daha önce de var olan bu durum, son zamanlarda yaygınlaştı ve olumsuz sonuçlar kanıtlarla dolu olarak ortaya çıkınca, CİTY (Childhood Trauma Questionnaires) isimli bir ölçeğe 6. madde eklendi. Bu ölçek önceden 5 maddeden oluşuyordu, ancak aşırı koruma ve müdahale eklenince puanlama sistemi de değiştirildi. Türkiye'de de geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları yapıldı ve kullanılmaya başlandı." dedi.
Duygusal istismar, çocuğun güvenli bir dünyada yaşadığı hissini yok ediyor
Prof. Dr. Tarhan, bu ölçeğin maddelerinin fiziksel istismar, fiziksel ihmal, cinsel istismar, duygusal istismar, duygusal ihmal ve aşırı koruma olduğunu ifade ederek, duygusal istismarın, çocuğun güvenli bir dünyada yaşadığı hissini yok ettiğini ve bu tür davranışların çocuklarda kimseye güvenmeme duygusunu geliştirdiğini vurguladı.
Çocuğu korkutmanın, "Yakarım" veya "Öldürürüm" gibi tehditler savurmanın ya da "Bunu yapmazsan seni sevmem" demenin duygusal istismar kapsamına girdiğini de söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Burada çocuğa sevgiyi bir sopa gibi kullanıyorsunuz. Aynı şekilde korkuyu da bir sopa gibi kullanıyorsunuz. Bu davranışlar, çocuğun gelişen dünyasında, ruhunda ‘hayat güvenilmez, korku vericidir’ düşüncesini oluşturarak, çocuğun hiç kimseye güvenmeme duygusunu geliştirmesine neden oluyor. Bu durum duygusal istismardır. Bu, çocuğu sevgisiz bırakmaktır. Çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayıp eline bir tablet vererek onu tüm gün kendi haline bırakmak da duygusal ihmal kapsamına girer. Fiziksel ihtiyaçlarını karşıladığınız halde, çocuğun duygusal ihtiyaçlarını karşılayamıyorsunuz. Bu da çocuğun kendini çok yalnız ve mutsuz hissetmesine neden oluyor. Birçok hastalığın da bu sebepten kaynaklandığı görülüyor.” diye konuştu.
İşgalci ebeveynler çocuğa ihtiyaç duyulandan fazla müdahale ediyorlar
Aşırı korumacı ve müdahaleci olmanın da tipik helikopter, drone ebeveynlik tarzını yansıttığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “İşgalci ebeveynlik tarzı dediğimiz bu modelde, ebeveynler çocuklarına aşırı ilgi gösteriyorlar. Çocuğun tüm gelişim alanlarına ihtiyaç duyulandan fazla müdahale ediyorlar ve çocukların yerine karar veriyorlar. Çocukların kendi başlarına karar verme yetisine sahip olmasına izin vermeden, her türlü zorluğu ve problemi onların yerine çözmeye çalışıyorlar. Bunun sonucunda çocuklar, problem çözme becerisi geliştiremiyor, karar verme yetisini kazanamıyorlar. Bu çocuklar, ileri yaşlarda bağımlılığa daha meyilli, öz güveni düşük ve riske girmeyen bireyler haline geliyorlar. Pasif bir duruş sergiliyorlar ve sürü psikolojisiyle hareket ederek, öğrenilmiş çaresizlik içinde yaşıyorlar. Anne ya da baba, çocuklarının yerine her şeyi yaptığında, çocuk kendi küçük dünyasında şöyle düşünüyor: ‘Demek ki ben yetersizim, yapamıyorum ki onlar benim adıma yapıyor.’ Bu da çocuğun kendi kendini bırakmasına neden oluyor.” şeklinde konuştu.
Aşırı koruma ve kontrol çocuğa zarar veriyor
Prof. Dr. Tarhan, çocukları hayata hazırlamanın önemine işaret ederek, şöyle devam etti:
“Çocuk mesela ergenliğe giriyor, 20-30 yaşlarına geliyor, 130 kilo, tembel, hiçbir iş yapmayan ve motivasyonsuz bir birey haline geliyor. O noktada, ‘Biz bu çocuğa iki kişilik sevgi verdik, bir dediğini iki etmedik, her şeyini yaptık, ona rağmen neden böyle oldu?’ diye soruyoruz. Bir bakıyoruz ki aşırı koruma ve kontrol nedeniyle çocukta karar verme ve problem çözme becerisi gelişmemiş. Hep birinin gelip ona yardım etmesini bekliyor. Oysa hayatın gerçekleri var ve anne baba hayat boyu onun yanında olamaz. Yani böyle bir durumda annelik ve babalık, çocuğu o anda mutlu etmek ya da neşelendirmek değil, onu hayata hazırlamaktır. Hayata hazırlanmamış bir çocuk yetiştirildiğinde, hayatın zorlukları karşısında mücadele gücü olmayan bir birey ortaya çıkıyor. Bu aşırı koruma ve kontrolün, çocuğa duygusal istismar kadar zarar verdiği kanıtlandıktan sonra literatüre girdi ve yazıldı.”
Çocuğu tamamen kendi haline bırakmak da doğru değil
Helikopter ebeveynlik yapan anne babaların, çocukların başarıları konusunda da aşırı çabaladıklarını ve yüksek beklentiler içine girdiklerini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Örneğin, çocuk sınavdan 97 aldığında, ‘Neden 100 almadın?’ diye soruyorlar. Anne aynı zamanda çocuk için bir kalkan görevi görüyor. Ancak burada önemli olan dengeyi bulmaktır. Çocuğu tamamen kendi haline bırakmak da doğru değil, her şeyine müdahale etmek de. Çocuk adına karar verme durumu özellikle zararlı. Ben bu durumu şöyle örneklendiriyorum: Boğazdan geçen gemilerde bir kaptan vardır, bir de kılavuz kaptan. Kaptan gemiyi kullanır, kılavuz kaptan ise gemiye yol gösterir, gemiyi o kullanmaz. Ancak bazı anneler hep dümene geçiyor, ‘Sen çekil, yapamazsın’ diyerek çocuğun yerine her şeyi kendileri yapıyor. Böyle olduğunda çocuk deneme-yanılma yapamadığı için karar verme, problem çözme, psikososyal beceriler gibi zihinsel yetiler gelişmiyor.” dedi.
Bu anne babalar çocuklarıyla ilgilenme konusunda takıntılı bir düzeye ulaşıyor
Ama bu anne babaların çocuklarıyla ilgilenme konusunda takıntılı bir düzeye ulaştıklarına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Bunu da normal görüyorlar. Mesela böyle bir baba biliyorum. Çocuğunu tekerlekli arabayla dışarı çıkarmış, gezdiriyor. Anne de balkondan bakıyor, seyrediyor. Baba çocuğu gezdirirken, birdenbire ceketini çıkarıp çocuğun üzerine örtüyor. Eve geldiklerinde anne, ‘Neden böyle yaptın?’ diye sormuş. Baba da ‘Yukarıdan bir helikopter geçti, onun rüzgârı hasta eder diye örttüm’ demiş. Bu baba, aşırı koruyucu bir baba ve bu davranışını normal olarak görüyor, hatta kendi rasyonelini de oluşturmuş.” diye anlattı.
Bu tür ebeveynler kendilerini mükemmel olarak görüyorlar
Helikopter ebeveynliğin iki önemli nedeni olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:
“Birincisi, bu tür ebeveynler kendilerini mükemmel olarak görüyorlar. ‘Ben mükemmelim, çocuğum da mükemmel olmalı’ diyorlar. Halbuki hiç kimse her şeyi kontrol edecek kadar mükemmel değildir. Hiç kimse çocuğunun ruhunu tam anlamıyla şekillendirecek kadar mükemmel değildir. İnsanın gücü yeten şeyler vardır, yetmeyen şeyler vardır. Kontrol edebileceği şeyler vardır, edemeyeceği şeyler vardır. Bu kişilerde kontrol duygusu çok yüksek. Her şeyi kontrol etmek istiyorlar. Psikiyatride buna ‘Tanrı Kompleksi’ denir, yani Tanrı’dan rol çalma gibi. Kendilerini adeta yeryüzünde Tanrı gibi görürler, o derece mükemmel olduklarını düşünürler. İyi niyetle çocuklarını mükemmel yetiştirmek isterler. ‘Ben mükemmelim, çocuğum da mükemmel olsun’ diyerek çocuğu bu şekilde yetiştirirler. Bu tarz, biraz da narsisistik ebeveynliktir. Mükemmeliyetçilik ve narsisizm bu kişilerde bir arada bulunur.”
Eğer çocuk özgürlük duygusu taşıyorsa, anne-baba ile savaşlar başlıyor
İkinci nedenin ise bu kişilerin korkuyla hareket etmesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Bu kişiler korkularıyla hareket ederler. Hayatlarını gerçekler değil, korkuları yönetir. ‘Oraya gitme, hasta olursun.’, ‘Şuraya dokunma, zarar görürsün.’ veya ‘Bunu yaparsan başarılı olursun, yapmazsan başarısız olursun.’ gibi. Hep başarı ya da sağlık odaklıdırlar. Hangi alanda hassas ve duyarlıysalar, o alanda korkular geliştirirler. Birçok çocuk bu durumda teslim olup tembelleşir. Eğer çocuk özgürlük duygusu taşıyorsa, anne-baba ile savaşlar başlar. Evden kaçmalar, uyuşturucu kullanımı gibi… Hatta ters kimlik geliştirebilir; mesela anne baba maskülen ise çocuk feminen olur. Cinsiyet değiştirerek, trans birey olarak anne babadan öç alır. Bu tür aşırı müdahaleci ebeveynlerin çocukları genellikle bu tarz tepkiler verir. Bu ebeveynler her şeyi kontrol eder ve sürekli nasihat verirler. Her sabah kahvaltısı bir konferans gibidir. Her karşılaşma bir yaşam dersidir. Çocuk, annesini görünce ders hatırlar. Bu anneler, öğretmen gibidir. Çocuğun kişiliğini bastırarak, takıntılı bir şekilde uysal davranışları sürdürmeye çalışan bir annelik-babalık tarzı geliştirirler. İleride bu çocuklarda depresyon oranı da çok yüksek çıkıyor.” diye konuştu.
Narsisistik olan ebeveynler değişmez!
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bizim toplumumuzda genellikle “askere gidince adam oldu” ya da “yatılı okula gidince adam oldu” gibi söylemlerin olduğuna işaret ederek, “Çünkü çocuk, anne babadan uzaklaştığında kendi hayatının kontrolünü ele almayı öğrenir. Oradan döndüğünde kendisini yönetmeye başlar ve anne baba, eğer olgunsa, bu durumu kabullenir. Ancak narsisistik olan ebeveynler değişmez; çocuğu evlatlıktan bile reddedebilecek kadar ileri giderler. Öyle aşırı durumlar da var. Ancak bazı anne babalar, çocuğun mutlu olduğunu görünce geri adım atar. Bu tür durumlarda uzman yardımı gereklidir.” şeklinde konuştu.
Anne babanın çocuğa fırsat vermesi gerekir
Pozitif ebeveynlik konusuna da değinen Prof. Dr. Erdoğan, şunları dile getirdi:
“Böyle ebeveynler bize geldiklerinde, öncelikle şunu sorarız: Bu anne ya da baba neden sürekli çocuğun olumsuz yönlerine odaklanıyor? Çocuğun 90 tane iyi yönünü değil, bir yanlışını görüp onu düzeltmeye çalışıyor. Pozitif ebeveynlikte amaç, çocuğun olumlu yönlerini görüp, bu yönler üzerinden çocuğu desteklemektir. Negatifi düzeltmek yerine pozitifi güçlendirdiğinizde, çocuğun karakter ve kişilik özellikleri büyük oranda iyi olur. Anne babanın çocuğa fırsat vermesi gerekir. Çocuk, hayatı tanıyıp bazı hatalar yapabilir. Fakat evde kendini güvende hissetmezse, sürekli eleştirilip laf yeneceğini düşündüğünde, evde huzur bulamaz. Eğer anne baba pozitif ebeveynlik yaparsa, çocuk eve geldiğinde evi bir sığınak olarak görür, huzur hisseder. Dışarıda ne hata yaparsa yapsın, eve geri döner ve evde mutlu olması önemlidir. Ancak bu, çocuğun her dediğine ‘evet’ demek anlamına gelmez. Anne baba şöyle demeli: ‘Kızım/oğlum, senin gibi düşünmüyorum. Doğrusu bu, ama eğer böyle yaparsan sonucuna katlanırsın. Benim görevim sana uyarıda bulunmak.’ Bu tür yaklaşım, özellikle çocuk ergenliğe girdiğinde önemlidir. Ergenlikten önce ise anne baba, gerekçeleriyle birlikte ‘hayır’ demelidir. Sadece ‘Ben anneyim, ben ne dersem doğrudur’ diyerek dayatmamalıdır. Gerekçeleriyle birlikte ‘evet’ ya da ‘hayır’ dediğinde, çocuk hayatı öğrenir. O anda kızsa bile, ileride ‘Bana bu yol gösterimini iyi yaptın’ diyebilir. Annelik babalık aslında rehber olmak, hayat yolunda yol arkadaşı olmak demektir. Çocuğun yerine geçmek değil. Helikopter anneler ise çocuğun yerine geçiyor. İyi niyetliler, çocuklarını seviyorlar, hatta fazla seviyorlar. Ancak her şeyin aşırısı gibi bu da çocuk üzerinde olumsuz sonuçlar doğuruyor.”
Annelik ve babalık doğuştan gelen bir yetenek değildir
Genellikle bu çocukların, eğer kendilerini geliştirme fırsatları olmuşsa, ileride kendi çocuklarını yetiştirirken daha bilinçli davrandıklarını söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Kendi anne babalarının hatalarını görüp, aynı hataları yapmamaya çalışırlar. Ancak bazıları da tam tersine, ‘Annem babam bana böyle yaptı’ diyerek, çocuğuyla hiç ilgilenmezler. ‘Ne halin varsa gör’ dercesine bir tavır takınırlar. Bu da ters bir yaklaşımdır. Bu nedenle, bugün annelik ve babalık gibi ebeveynlik rolleri üzerine yatırım yapmak gereklidir. Annelik ve babalık doğuştan gelen bir yetenek değildir; genetik değildir. Annelik, duygu ve eğilim olarak genetik olabilir, ama annelik ve babalık pratikleri öğrenilir. Bunlar kültüreldir. Annelik ve babalık biyolojik olabilir, ama çocuğu sadece karnında büyütmek değil, aynı zamanda kalbinde büyütmek önemlidir. Çocuğa hayat yolunda rehberlik etmek gerekir. Hayatta da çocuk, kendi hayatının direksiyonuna geçmek zorundadır. Ancak anne fırsat vermediğinde, çocuk hayat gemisini yürütemez. Ona fırsat vereceğiz ama rehberlik edeceğiz. Çocuk, hata yaparsa annesinin ve babasının yanında olduğunu bilerek hayat gemisini kullanmayı öğrenir. Hayatın direksiyonunu ele alırken rehberliğe ihtiyaç duyar, ama bu rehberlik ona bağımsız hareket etme fırsatı sunmalıdır.” şeklinde sözlerini tamamladı.