Sanayileşmek ve kalkınma deyince ilk akla gelen şey motor’dur. Motor, bütün makinelerin kalbidir. Diğer uzuvlardan biri veya birkaçı olmasa o makine çalışabilir ama kalp olmasa o makine çalışmaz. Bu gün ülkemizde yapıldığı iddia edilen bütün makinelerin motorları, dışarıdan ithal edilmektedir.
1950’li yıllarda Almanya’nın Ahen şehrinde bir motor fabrikasında, bir Türk motor üretim başmühendisi çalışmaktadır. TZDK Türkiye Zirai Donatım Kurumu ihtiyacı olan motorları o fabrikaya sipariş vermiş, motorlar hazırlanmış ve sevkiyata hazır hale getirilmiştir.
Bizim başmühendisimiz, motorların Türkiye’ye gönderileceğini öğrenince içi bir hoş olur. “Niçin ülkemizde motor yapılmıyor? Ben niçin buradayım da ülkemde yapılacak bir motor fabrikasının başında değilim?” Bu ve buna benzer daha birçok sorular kafasında belirir ve sanki bütün yedikleri boğazında düğümlenir, kalır.
1950’li yıllarda, Almanya’da kendisine yapılan bütün cazip teklifleri reddederek ülkesine döner ve “ülkemde motor üreteceğim” aşkıyla yanar tutuşur. Ancak hükümet başka sevdalardadır ve motor üretimi için bu aşığa hiçbir destek vermez, aksine köstek olur. Kendisine madden ve manen destek veren tek insan, Şeyhi ve Hocası Mehmet Zahit Kotku hazretleridir. Önce kendi imkânlarıyla biriktirdiği biraz parasını bu aşığın eline verir ve daha sonra da bütün müridanı teşvik ederek onların bu hayali gerçekleştirmelerini ister.
İslam altın demez ama Sünnet olduğunu bildiği “Gümüş” üzerinde durur. Kurulacak motor fabrikası şirketinin adı “Gümüş motor” olur ve sulama gibi bir hayra vesile olması için de ilk planda sulama motorları üretiminin yapması istenir.
1956 yılında 200 ortakla kurulmuş olan Gümüş motor fabrikasının temeli atılır. Şirketin başına Umum Müdür olarak bu âşık yani Prof. Dr. Necmettin Erbakan getirilir.
İstanbul’da ki motor ithalatçısı azınlıklar, Gümüş motorun ürettiği kapasitede ki motorları Avrupa’dan ithal ederek daha ucuz bir şekilde piyasaya sürerler. Bu haksız rekabet yıllarca sürer. Menderes hükümeti bu ithalatı kesemez. Bizzat Başbakan Menderes’in ifadesiyle “Benim üstesinden gelemediğim güçler var. Gelin daha fazla zarar etmeyin. Gümüş motor’u Şeker şirketine devredelim” der. Ve aynı motorlar bu sefer “Pancar motor” adıyla üretime devam ederler. Ama bir gerçek ortaya çıkar ki o da “1956 yılında Türkiye’de motor üretimi yapılmıştır” gerçeğidir.
BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ, MİLLİ GÖRÜŞ
Her türlü imkânları bulunan Türkiye, kendi imkânlarıyla niçin sanayileşemez? Niçin kendi motorunu üretemez? Bunun tek cevabı vardır. O da Türkiye bağımsız değildir. Bir takım işbirlikçi Hükümetler, Türkiye’yi daha çok bağımlı olmaya götürecek, kanunlar, kararnameler, genelgeler, tüzük ve talimatlar çıkartmaktadırlar. O halde bağımsızlık mücadelesi siyasi platformunda devam etmelidir.
1969 bağımsızlar hareketiyle Prof. Dr. Necmettin Erbakan Konya’dan aldığı 3 milletvekili oyu ile milletvekili olur ve meclise girer.
Bunlar yanlarına aldıkları idealist ve inançlı kadrolarla 1969 da MNP Milli Nizam Partisini kurarlar. Bu bağımsızlık mücadelesi Anayasa mahkemesinin kararı ile 1970 de sona erer. Ancak bu yola çıkanlar, “Can tenden çıkmadıkça biz bu çalışmalardan vazgeçmeyiz” derler ve 1971 yılında MSP Milli selamet Partisini kurarlar.
MSP, 1973 seçimlerinde 48 milletvekili ve 3 senatör çıkartır. Millet, yapılan bu bağımsızlık mücadelesini anlamış ve Milli görüş’ün partisine destek vermeye başlamıştır.
MSP, 1974 yılında Bülent Ecevit’in Başbakanlığında CHP-MSP koalisyon hükümetini kurar. Prof. Dr. Necmettin Erbakan başbakan yardımcısı olur. Kıbrıs barış harekâtı, bu hükümetle başarılır.
Erbakan’ın dâhiyane bir buluşu da, Bakanlar kurulunda bilir bilmez her Bakanın Türkiye’nin sanayileşmesine burnunu sokmamasını için “Bakanlıklar arası ekonomik kurulu” kurması ve o kurula başkanlık etmesidir. Sadece yatırımcı Bakanları bu kurula üye alarak, onları orada ikna eder.
Ağır sanayi hamlesi böylece başlar. Ülkemizin hemen her bölgesine “fabrika kuran fabrikalar” kurulur. Sloganı ise; “Her ile bir fabrika”dır. Organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteler, oto yollar ve hızlı tren projeleri hariç 200 Ağır sanayi fabrikası kurulur. Bu çalışmalar AP, MHP, MSP hükümetlerinde de devam eder. “Tuttuğunu koparan…” MSP’yi yolundan çevirmek mümkün olmaz.
Dış güçler ile bunların ülkemizdeki işbirlikçilerini bir telaş alır. “Ne oluyor? Derler. Yoksa Türkiye kontrolümüzden çıkıyor mu?”
Bu arada karşımıza 12.Eylül.1980 İhtilalı çıkar. Hapisler, sürgünler, mahkemeler, idamla yargılanmalar… Bu güzel insanların yıllarını alır, tabii bağımsızlığımızın da…
“Benim evladım yanıyor. Ben evladımı kurtarmaya koşuyorum. Birisi bana çelme takmış, ama ne gam…” diyen bir âlimimizin ifadesine uygun, 19 Temmuz 1983'te RP Refah Partisi kurulur. RP, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde 158 milletvekilliği çıkarır ve birinci parti olur. Bu kere, bu vasıta ile “Adil düzen” hedefine ulaşılmaya çalışılır.
Bu defa Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakanlığında kurulan hükümete DYP de dâhil olur. Denk bütçe, Havuz sistemi, çalışanlara verilen % 300’e varan zamlar, bir ay gibi kısa zamanda ABD ve bir Avrupa ülkesini almadan 8 ülkenin birleşmesi ve D-8 kurulması çalışmaları, karşımıza 28.Şubat.1997 YAŞ (Yüksek Askeri Şura) yı çıkarır ve Türkiye, yeni bir baskı ortamına daha itilir.
Erbakan hükümetine isteklerini yaptıramayanlar, hükümet ortağı DYP içindeki bazı milletvekillerini ikna ederek istifa etmelerini sağlarlar. Böylece hükümetin dayanağı olan meclis çoğunluğunu ortadan kalkar. Hükümet 15.Haziran.1997 de istifa mecbur kalır.
“Kervan, yolda düzülür” atasözüne uygun önce FP Fazilet Partisi kurulur, onun da Anayasa mahkemesinin hışmına uğramsından sonra SP Saadet Partisi kurulur. FP’dekiler, milli görüş yolunda azimle devam ederlerken, “Milli görüş” gömleğini çıkaranlar da bir parti kurarlar ve adına AKP derler. Böylece bağımsızlık çalışmaları, dolayısıyla bağımsızlığımız akamete uğrar.