1968 de Anadolu tüccarlarının oylarıyla seçildiği halde Odalar Birliğinden polisle çıkartılan Hocamız, Bakanlıklardan Kızılay’a kadar yürümüş ve AP Adalet Partisi Genel Merkezine gelerek üye kaydı olmuştu. Demirel sizi veto eder diyenlere de, “Ben de biliyorum. Ancak yarın siyasete atılınca solun karşısında sağı böldün, ithamının yapılmaması içindir” demişti. O gün Hocamızın hemen yanında ise öğrencisi olarak ben vardım.
Cennet mekân Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile 1968 yılında başlayan yakın temasımız, onun vefatına kadar arası kesilmeden devam etti. Onun vefatı üzerine geride bıraktığı fikirleri, hamleleri ve hatıraları ise bu kardeşinizin vefatına kadar da devam edecek inşallah. Çünkü “Milli Görüş ve Adil düzen; Yeryüzünde fitne (ahlaksız sömürü düzeni) tamamen yok oluncaya ve Adil düzen her taraf da hâkim oluncaya kadar devam edecek…” de onun için…
Milli görüş, milletimizin değerlerine sahip çıkma ve o değerleri hayatımıza hâkim kılma olduğu halde Adil düzen, ahlaksız sömürücü düzen yerine ekonomide, hukukta, ahlak da, ilimde diğer sahalarda hakları koruyan bir düzenin ikame edilmesidir.
Adil düzen de güçlü olan değil, zayıf da olsa hep haklı olan üstündür.
Hocamız Prof Dr. Necmettin Erbakan’la tanıştığım günden bu güne kadar devam eden birlikteliğimiz, benim üstlendiğim görevler, gençlerimiz tarafından bilinmemekte ve zaman zaman bu konuda sorular almaktayım. Diğer taraftan da benim için bir iftihar vesilesi olan çalışmalarım, belki bu yolda çalışan gençlere bir örmek olur, kanaatindeyim.
Hemen baştan belirtmeliyim ki, aşağıda görevlerin hiç birisine ben talip olmadım. Hatta bazı görevleri yapamayacağım endişesiyle affedilmemi istedim. Fakat Hocamız bir konuda karar vermişse, onun mutlaka yapılmasını istediğini ve bundan vazgeçmediğini biliyorum. Bir de bana verilen görevleri maddi ve manevi imkânsızlıklara ve zorluklar da olsa başarmak için bütün gücümle çalıştım.
İDEAL SAHİBİ OLMAK
Henüz ilkokula bile gitmeyen 5 – 6 yaşlarında bir çocuğum. Kışın uzun gecelerinde rahmetlik dedemle birlikte hem camiye gidiyor ve hafta da bir gün cami imamının okuduğu “Muhyiddin’i Arabi’ye” ait kitabı dinliyor, okuma bittikten sonra da ev sahibinin yaptığı ikramı yiyordum.
Gene böyle bir okuma gecesinde Hoca Efendi, Muhyiddin’i Arabî hazretleri, kıyamete yakın çıkacak olan “Mehdiyi Resul” den bahsediyordu. Onun İslam’ı nasıl yeniden topluma hâkim kılacağını, bütün Müslümanları nasıl bir araya toplayacağını” anlatıyordu. Mehdiye asker olmanın önemini vurguluyordu.
Benim küçük kafamda oluşan hayaller içinde; “Ya Rabbi… Beni de Mehdi Resule asker kıl” diye dua ettiğimi hatırlıyorum.
Sonradan öğrendiğime göre Mehdi Resul, kendisi ve etrafında ki insanlar bile bu zatın kim olduğunu ve böyle bir görevi olduğunu bilmeyecektir.
Mehdi-i Resul şu mudur, bu mudur demeden, Müslüman olarak Cenab-ı Hak’kın Kur’an-ı Kerimde bildirdiği bize düşen, görevleri ve yapmakla mükellef olduğumuzu işleri bilmek ve Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerine ve sünnetine uymak zorundayız. Birçok ayette, “Allah’a ve Resulüne itaat edin” buyrulmakta olduğu hepimizin malumlarıdır.
İlk, orta ve lise öğrenimini tamamladıktan sonra 1968 – 69 öğrenim yılında yüksek öğrenim için Ankara’ya geldim. Çocukluğumda bana “Ne olmak istiyorsun?” dediklerinde söylediğim, Makine Mühendisliğinde öğrenimimi sürdüreceğim.
O sırada Özel Yüksel okullar var ve bunlar gece öğrenimi de yapıyorlar. Ben gündüz çalışırım gece okurum düşüncesiyle gece öğrenimine kaydoldum. Derslerimiz arasında “İmalat usulü” adında bir ders var. Bu derse bir yanında asistanları ile birlikte bir Profesör giriyor. Bu Hocamız dersi anlatmıyor sanki kafamızın içine sokuyor.
Sonra namaz vakti geliyor. Namaz kılan öğrenciler okulun alt katındaki mescide gidiyoruz. Bir de ne görelim. Bu Hocaların Hocası Profesör de bizimle birlikte namaz kılmıyor mu? Daha sonra bu Hocamızın adının Prof. Dr. Necmettin Erbakan olduğunu öğreniyoruz. Hem Hocalığının yanı sıra hem ayni secdeye birlikte baş koymamız, bizi kendisine bağlamaya yetiyor. Daha sonra fikirlerini ve nasıl mücadeleci bir insanın olduğunu öğreniyoruz.