Genelkurmay Başkanlığımız yaptığı bir açıklama ile “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından, hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak maksadıyla, Suriye’nin kuzeybatısında Afrin bölgesinde, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere, 20 Ocak 2018 saat 17.00’dan itibaren “Zeytin Dalı Harekâtı” başlatılmıştır”demişti.
Şu anda harekâtın üzerinden tam iki ay geçti ve bu gün Afrin’in ele geçirildiğini ve resmi devlet dairesi önüne Türk bayrağının takıldığını TV’lerden iftiharla seyrettik.
Bu vesile ile şehitlerimize rahmet, kederli ailelerine baş sağlığı ve başımızın tacı Ordumuza daha nice zaferler vermesini Allah’tan diliyorum.
Ancak kafamı tırmalayan birkaç soruya da cevap veremediğimi de belirtmeliyim.
Türkiye 20 Temmuz 1994 de, Kıbrıs’ta Papaz Makaryosun başlattığı EOKA’cı katil sürüleri, adada yaşayan dindaş ve ırkdaşlarımızı acımasızca keserken oraya bir askeri harekât başlattık. Hükümet (Erbakan o esnada hem Başbakan Yardımcısı ve hem de Başbakan vekili olarak çift imza ile) KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile resmen başlattığı harekâta rağmen bir de TBMM’ne tezkere göndererek “TBMM’sinden Hükümete yurt dışına asker gönderme yetkisi verilmesini” istedi. TBMM de açık oturumlar, gizli oturumlarla Hükümetin açıklamaları, bu kanunun çıkışını mümkün olduğu kadar ertelemeyi hedef almıştı.
Erbakan Hocamız daha sonra TBMM’ne tezkere gönderme olayını şöyle değerlendirdi. “Bizim hareketimizi Batı dünyası yakından takip etmekteydi. Askerimize zaman kazandırmak, Batılıları mümkün olduğunca olaya müdahalesini geciktirmek için TBMM’ne tezkere göndermiştik” demişti.
Bütün bu tedbirlere rağmen Batı âlemi, Türk askerinin adaya çıkmasının kamuoyunda duyulmasından 6 saat gibi kısa bir zaman sonra 20 kadar devlet ve hükümet başkanlarını Birleşmiş milletler Güvenlik konseyinde toplamış ve aldığı bir kararla da “Türkiye’ye ateş kes” çağrısı yapmıştı.
AFRİN HAREKÂTI VE ABD
Aynı Batı, aynı ABD, aynı AB ve AB ülkeleri bizim Afrin harekâtımıza karşı şu ana kadar ciddi hiçbir açıklama yapmadılar. AB’nin iki ay sonra yaptığı toplantıda güya ateş kes çağrısı yaptı ama işin üzerinde durmadılar.
İkincisi, geçen hafta Dış işleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu (ABD Dış işleri Bakanı Tillerson görevden alınmadan önce) ABD’ye gitmiş, ancak ABD Dış işleri Bakanı ile görüşememiş, Bakanlık yetkilileri ile yaptığı görüşmelerden sonra “Afrin harekâtında ABD Dış işleri yetkileri ile mutabakat sağladık” diye bir açıklama yapmıştı.
Bu açıklama ne manaya gelmektedir? Suriye müdahalesini biz yapıyorsak bu mutabakat neyin mutabakatıdır?
Sonra koskoca Türkiye Cumhuriyeti Dış işleri Bakanı randevulu olarak gittiği ABD’de niçin ABD Dış işleri Bakanı ile görüşmeden geri dönüyor? Ve niçin Dış işleri Bakanımızın ve dolayısıyla ülkemizin aşağılamadan hiçbir rahatsızlık duyulmuyor? Sonra da Tillerson görevden alınıyor.
Biz Afrin harekâtını ABD’nin izniyle mi yapıyoruz?
Kıbrıs barış harekâtı o kadar gizli tutulmuştu ki, askeri müdahalenin başlaması bir parola ile belirlenmişti. Bu parola, “Ayşe, tatile çıktı” şeklindeydi. Hâlbuki Afrin harekâtı, “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözleriyle açık açık ilan edilerek yapıldı. Birinin gizli, diğerinin açık yapılmasını neyin işareti olarak okumalıyız?
BEŞ BİN TIR SİLAH
Harekâttan önce Suriye’de 30 bin kişilik bir ordunun kurulduğu, ABD’nin bu orduya 5.000 TIR silah desteği sağlandığı Hükümet ve Devlet yetkililerimizce açıklandı. Bu askeri harekât süresince siz hiç böyle bir ordunun karşımızda varlığını hissettiniz mi? 5000 TIR silahın bize doğrultulduğuna şahit oldunuz mu?
Bütün bu sorular sizin kafanızı da kemiriyor mu?
Türk medyası bizlere, harekâtın terör ve teröristlerden temizlenmesi olarak göstermektedir. Bu görüntünün dışında başka bir amaç olabilir mi?
2018 yapılacak bir erken seçimin ayak seslerini yakından duyduğumuz (Adalet Bakanlığı bütçesine fazla para konması, 15 senedir Belediye başkanlığı yapan Ankara, İstanbul, Bursa gibi Büyük şehirlerimizin Belediye Başkanlarının görevlerinden alınmaları) bu günlerde, milletin adına yapılması gereken Afrin harekâtı, parti Kongrelerinde hamaset yapmakta kullanılmasının manası nedir?
Bir milli mesele olması gereken Askeri harekâtın (en azından) bir parti seviyesine indirilmesi doğru mudur?