İnsanı ve onu yönlendiren aklı yaratan yüce Rabbimiz, bir de o insana tesir edecek nefsi (ene, benlik) de yaratmış. Bizlere ayrıca sevmek, aşk duymak, öfkelenmek, kin tutmak, acımak, gibi birçok duygular da vermiş. Duygularımızı bile kademeli veya dereceli yaratmış.
Mesela sevgi… İnsanın anne veya babasını sevmesi, hocasını veya öğretmenini sevmesi, eşini sevmesi veya çocuğunu sevmesinde ki duyguları bir değildir.
Büyüklerine saygılı bir sevgi, eşine karşı şehvetli bir sevgi çocuğuna karşı ise merhametli (acımalı) bir sevgi taşımaktadır.
Akıl ve nefis… İşte insanların insanın doğruyu bulması ve doğruda gitmesi veya yanlışlarda yol almasını sağlayan, onu iyiye veya kötüye yönelten iki önemli etken.
Nefis veya benlik, insanın kendini beğenmesini sağlar.
Eğitim ve öğretim de görse insanın kendini beğenmesinin önü alınamaz. Buna ait yazımı bir sonraya bırakıyor, önce aklı incelemek istiyorum.
Akıl o insana bir pusuladır. Kendi başına insana mutluluk sağlamaya yetmez. Hemen devreye nefis girer ve onun kolayına giden veya hoşuna giden şeylere doğru yönelmesini sağlar. Böylece insanın doğru yolda gitmesini engeller.
İmansız bir adamın aklı, bu gece bir kadeh daha fazla içki içmesinin kendisine ne faydalar sağlayacağının delillerini hazırlar.
İmana dayanmayan bir yöneticinin aklı, ülke topraklarını yabancılara satmanın ülkeye nasıl faydalar sağlayacağını ona telkin eder, durur.
Söylediklerimizi örneklendirecek olursak…
Büyük bir ormanda yolunu kaybeden bir insanın aklı, onun bu ormandan yolunu bularak çıkmasını sağlayamaz. Belki onu sadece “bir yolunu bul ve bu ormandan kurtul. Zira biraz sonra gece bastıracak. Yırtıcı hayvanlar ormana yayılacak” diyerek onun kurtulması için araştırma yapmaya ve çalışmaya teşvik eder.
Ormanda mahsur kalmış bir adamın oradan kurtulabilmesi için kendisine bir harita ve bir rehber gerekecektir. Haritada, tehlikeli yerler, uçurum, dağ ve tepeler, yırtıcı hayvanların bulunduğu yerler işaretlenmiş, selamete erdirecek yollar da gösterilmiş olmalıdır.
Akıl ile harita da bu adamı kurtarmaya yetmemektedir.
Ormanı ve yapısını bilen, haritayı okuyabilen bir de rehber olmalıdır. İşte o zaman bu adam artık gideceği yeri bilir, geçeceği menfezi tanır ve kendisini bu ormanın tehlikelerinden kurtararak, selamet sahiline erişebilir.
BİZİM HALİMİZ
Bizim dünyada ki halimiz, şu ormanda yolunu kaybeden insan gibidir.
Hâlbuki bizim bir de ebedi (sonsuz) kalacağımız bir ahiret hayatımız vardır. Ahiret hayatımız, dünyada ki düşünce, davranış ve amellerimize göre şekillenecektir.
“Dünya, ahretin tarlasıdır” buyuran Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) işte bize bu gerçeği vurgulamaktadır.
Dünya ve ahretin felaketlerinden sadece aklımızı kullanarak kurtulamayız.
Yaşadığımız hayatta haritamız, Kuran-ı Kerimdir. Allah (c.c) bu kitapta dünya ve ahretin felaketleri ile felaketlerden kurtuluş yollarını bu kitapta bizlere göstermiştir.
Rehberimiz ise Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v) dir.
Haritayı en güzel okuyan ve anlayan, anladıklarını da yaşayarak bize örnek olan odur.
Bize düşen şey bu harita ve rehber öncülüğünde dünya ve ahiretin felaketlerinden kurtulmamız ve dünya ve ahretin mutluluklarına erişmemizdir.
Bunun da başka yolu yoktur.
İnsanlığa mutluluk getireceğim diye ortaya atılan bütün beşeri (insani) izimler ve felsefeler, insanlığı buhrandan, kandan ve gözyaşından kurtaramamış, bilakis bunların artmasına sebep olmuşlardır.
Son devirlerde ortaya çıkan Kapitalizm, ona karşı çıkan Sosyalizm ve Kominizim insanlığa getirdiği felaketleri artık her kes açıklıkla görmektedir.
Bir de İslam’ın bütün yönleriyle yaşanmaya çalışıldığı mesela Osmanlılar dönemini ele alın. Göreceksiniz ki “birisi kuyunun dibi ise diğeri dağın tepesidir”
Yukarıda ele aldığımız konuyu klişeleştirecek (sloganlaştıracak) olursak;
“İmanın emrinde ki akıl…” en mükemmel iki ikilidir ve doğru yol için kur’an, rehber ve akıl şarttır.