Her doğru seni hedefe götürür. Yanlışların götürdüğü yer ise felakettir.
Bu makalemi, yazısını aldığım ama adını tespit edemediğim bir dostuma hasrediyorum. Diyor ki bu değerli dostum;
“Ahdine vefalı, davasına sevdalı gencim… Belki ağlayacağız, belki horlanacağız, belki dışlanacağız ama biz yürümeliyiz, yürüyeceğiz. Kimi zaman nefsimiz karşımıza çıkacak, kimi zaman çevremiz, kimi zaman ailemiz, kimi zaman dışımızdaki güçler. Ama biz yürümemize devam edeceğiz.
Belki anlamak istemeyecekler bizi, belki anlamazlıktan gelecekler, belki gülecekler, belki küçümseyecekler bizi ama Allaha büyüktür diyecek ve yürüyeceğiz. Belki güvendiğimiz dağlara kar yağacak, belki tuttuğumuz dallar kopuverecek ama biz Rabbimize inanıp ona güvenip yürüyeceğiz…
Belki sürüleceğiz, belki taşlanacağız, belki dışlanacağız, belki yalnız bırakılacağız ama biz Rabbimizin izniyle ufukların ötesine yürüyeceğiz… Kimi zaman düşeceğiz, kimi zaman çelme atacaklar bize, kimi zaman set çekecekler önümüze, kimi zaman yoracaklar bizi… Fakat yolun yüceliğini bilerek yürüyeceğiz.
Kırılacağız belki, kıracaklar kimi zaman bizi, içimiz belki kan ağlayacak ama biz hasbi olacağız, gönlümüz de Allah, dilimiz de Allah diyecek ve yürüyeceğiz.
Duranlar olacak, yolu terk edenler, belki yoldan çıkanlar da… Bunlar bizim yürüyüşümüzü engellemeyecek. Belki yolda saraylar yaparak onunla oyalananlar olacak, belki geri dönenler… Ama biz, “Allah’ım sen bize güç ve kuvvet ver” diyerek yürümemize devam edeceğiz…
Ağlayacağız belki, belki ağlatacaklar bizi, ama biz gözyaşımızı kuru ekmeğimize azık yapıp yürüyeceğiz.
Belki kıymetimiz bilinmeyecek, belki halimiz sorulmayacak, unutulacağız. Belki de birileri tarafından ihanetle suçlanacağız. Ama biz kendimizi biliyoruz ya… Bizi Allah biliyor ya diyecek, yürümemize devam edeceğiz. Biz en vefalı, sadık ve emin dostun yolunda kutlu Hak davasında onun mücadelesini örnek alarak hedefimize yürüyeceğiz.
Biz yürüyoruz da sen neden yürümüyorsun? demeyecek, kimsenin de başına kakmayacağız. Çünkü bu yolun Yaradan’ın yolu olduğunu ve bu yolun sonunda Allah’ın rızası olduğunu bilerek yürüyeceğiz.
Elbette ulaştırılacağız, bir gün varılması gereken yere… Bu kervan bir kere yola çıktı. Bir gün de mutlaka menziline erişecek diyeceğiz.
Sana gülmek, bana sevmek yasak dostum. Daha önce "Ağlama ne olur gül artık Gülmek senin hakkındır" demiştim ya, şimdi ise "Sana gülmek yasak" diyorum. Sanma ki bu bir çelişki… Sanma ki bunlar birbirine ters söylemdir. Aksine bunlar birbiriyle iç içedir. Eğer gülmek üzerine yüklenen ebedî davanın ağırlığından gafletini anlatıyorsa işte o sana yasak! Ebedî davanın bayrağını bir adım ileriye götürme nimetine nâil olmanın şükür ve sürurunu temsil ediyorsa bu gülmek, elbette senin hakkındır.
Ağlamak bedbinliğe ve şevksizliğe âlem olmuşsa ağlama! Yazıktır gözyaşlarına… Eğer iman bayrağını ötelere götürememenin ızdırabı, gayrın dertlerini düşünme faziletinin ifadesi ise ağla… Hem de sel gibi gözyaşı dök! O yaşlar bir gün, rahmet bulutu olup yağmur olup sana âb-ı hayat sunacaktır.
Sen öyle bir duygu girdabındasın ki… Gülmek-ağlamak sevmek gibi zıtların belki de vefasızlıkların sahillerine uğrayan helezonik bir güzergâhın yalnız yolcususun. Senin yolunda yalnız dikenler ve çakıllar değil sana pusu kurmuş çakallar da var. Senin yolunda maddî ve manevi menfaatlerden de öte, bir ulu gaye için çırpınmak var.
Neylersin sen buna gönüllü tâlip olmuşsun Sen kâinâtı kucaklayan, bir ulu ideale baş koymuşsun. Sen küçük hülyâlarla ve basit hikâyelerle nasıl avunursun? Sen her şeyin sahibine gönül vermişsin, şer bataklığında nasıl boğulursun?
Sen kendini başkasıyla mukayese edemezsin, çünkü sen farklısın! Kan kussan bile kızılcık şerbeti içtim, diyeceksin. Sana bakıp şevk alanları üzmemek için gözyaşlarını içine gömüp bağrına taş basacaksın.
Sana bazen gülmek yasaktır! Herkes şen şakrak iken sen de derin bir tefekkür hâli bir ağırbaşlılık bir vakar görülür belki de tebessümünle iktifa edeceksin. Çünkü sen zerre kadar zamanda kaybolmaza sırlar ötesini düşünürsün gün olur, bir ulu hizmetin peşinde yalnız koşturur türlü fedakârlıklara katlanırsın belki umduğunu bulamaz belki destek beklediklerini ilgisiz görürsün nice zamanlar doğru bildiğin yolda yalnız yürümeğe mecbur kalırsın sakın.
Zavallılar grubunun sahte saadetlerine imrenme! Onlara kızma. Sadece acı… Çünkü sen farklısın dostum! ALLAH sana başkalarının dertleriyle dertlenme fazileti vermiş. Senin beynine Enbiyalar, Evliyalar, Salihler, Sıddıklar ve Mücahitlerin mefkûresi doldurulmuş. O nuranî zincire bir küçük halka olmak, o ulvî kervanın peşinden koşmak, o mukaddes ayaklarına toz olmak istediğimiz dava ehlinin, bir ferdi olmak arzusu vermiş.
Ne diye küçük düşünüp hislerini dünya için hebâ edeceksin? Sen farklısın dostum çok farklı! Ömründe seni bir kere dahi düşünmeyen sana zerre kadar menfaati dokunmayan kişinin imanını kurtarmak için çırpınıyorsun. Onun için çalışıyor programlar yapıyor ve diller döküyorsun. Neylersin ki elinde değil başkasını düşünmeden edemiyorsun. "Boş versene" demeyecek, "Aldırma da geç git" diyenlere kulak asmayacaksın. "Milleti sen mi kurtaracaksın?" diyenlere; "Ben, kendimi kurtarma davasındayım. Masum ve mazlumların sahibi var. O onları kurtarır” diyeceksin.
Unutma! Problemler küçük insanların şevkini kırar, büyük insanların azmini artırır. Sen büyük insanların yolundasın. İbrahim suresi 46. Ayette; “Onların dağları yerinden oynatacak hileleri (güçleri) olsa da, Allah’ın gücü, hepsinin üstündedir.”