Çocukken, kuluçka makinesinden çıkan 15 kadar yumurta civcivlerim vardı. Başlarında anaç tavuk olmadığından, kartalların onları kapmasını önlemek için yayılmalarında ve beslenmelerinde onlara nezaret ederdim.
Ama birden nereden geldiğini tahmin edemediğim bir kartal gökyüzünden ansızın süzülerek civciv sürüne sağar (dalar) ve birine peçelerine, bir diğerini de gagasına alarak bir şimşek gibi yükselirdi. Ağzındaki ve ayaklarındaki civcivler hem bağrışır ve hem de çırpınırlardı. Ama kartal onları bizim ulaşamayacağımız bir yere götürerek ikisini de yerdi. Benim civcivlere nezaret etmemin pek faydası olmazdı.
Ama eğer başlarında bir anaç tavuk varsa o, bu kartalların nereden ve nasıl sağacağını bilir, civcivlerini korumak için ona göre tedbir (önlem) alırdı. Canab-ı Hak’kın bu hayvana verdiği içgüdü ile tavuk civcivlerini kartaldan ve diğer tehlikelerden koruyabiliyordu.
Toplumumuzda da eğer onları koruyan ve kollayan babası, kocası, ağabeyi veya yetişkin oğlu gibi bir erkek yok ve kız ve kadınlar yalnız yaşamaya mecbur kalmışlarsa, bu kez aynı durum onların başına gelmekte kartallar gibi ahlaksız adamlar onlara musallat olmaktadırlar.
Bu tip adamların işi gücü, yalnız kalan veya yalnız yaşayan kız ve kadınları tespit ederek onların, genelevlere, gazinolara ve pavyonlara düşürülmesini sağlamaktır. Bunlar sanki bir at sineği gibi yapıştıkları bir kız ve kadını yerinden yurdundan etmeden bırakmazlar.
Toplumumuzun durumunu yakından tanıyan bir kardeşiniz olarak, yalnız yaşamaya mecbur olan o kadar çok kadın ve kız vardır ki, tahmin edemezsiniz.
Maalesef günümüzde komşuluk hakları da iyi bilinmediği, komşu komşunun kız ve gelinine sahip çıkmamaktadır. Hatta gazete ve televizyonlardan aldığımız haberlere göre, yalnız yaşayan kadın ve kızlara, önce komşu musallat olmaktadır.
Şöyle başımızı geriye çevirerek fazla uzaklara değil, yüz sene kadar öncesine gitsek, dedelerimizin 10 sene 15 sene askerlik yaptığı devirlere… Onlar Yemen’e, Hicaz’a, Trablusgarp’a (Libya) sefere giderlerken, kızlarını ve kadınlarını önce Allah’a daha sonra da komşuya emanet ederlerdi ve asla da gözleri arkada kalmazdı. Komşular birbirine tutkun, mahalleli birbirine bağlı yaşarlardı. Bir mahalleye bir sarhoş bir ayyaş giremez, orada ki mahalleliden çekinirlerdi. Hani şimdi adına “mahalle baskısı” diyorlar ya, onlar ne derse desin o zaman mahalleli, kendi mahallesinde densizliğe asla müsaade etmezdi.
ÖZGÜR HAYAT MI?
Bataklığa düşürülen kızların bir kısmı, ailesini veya kocasını takmayan serbest bir hayat yaşamaya çaba gösterenlerden oluşmaktadır.
Bir reklamda gördüğümüz ve bir kesim meydanın da öncülük yaptığı bir propaganda var. Adına; “Özgür hayat veya özgür yaşam veya kadınlara özgürlük…” diyorlar.
Bir kadın, yalnız başına ülkeler dolaşıyor. Tabii ırz ve namus düşmanları da bu kadını adım adım takip ederek bir gün kendisini tongaya düşürmeye çalışıyorlar. Ama reklamda bu yabancı erkeklerin şehvetle bu kadını nasıl takip ettikleri gösterilmiyor.
Himayesiz bir kadın bir bataklığa düşmeye görsün… Bu kadın bir daha hayat boyu o batakta yabancı erkeklerin zevk aleti olarak yaşamaya mecbur kalmakta ve maalesef feryatlarını da kimseler duymamaktadır. Kadın özgürlüğü ile aldatılan kadınlar, sonra öyle bir mahkûmiyetin içine düşürülüyorlar ki, artık bunların seslerini bile işitmez oluyoruz.
O kadın hayata küsüyor, yaşadığı hayata lanetler yağdırıyor, “erkek milletine güvenilmez” diyor, yeri geliyor ağlıyor, yeri geliyor krizlere tutuluyor. Ama başında bekleyen iriyarı badikartlar (kabadayılar) azıcık serkeşlik eden bir kadını, diğerlerinin gözü önünde öyle bir hırpalıyor ki, diğerlerinin de gözü korkuyor ve yaşadıkları hayatı bütün ağırlığına rağmen bir ömür boyu çekmeye mecbur kalıyorlar.
Bu kızlarımızı ve kadınlarımızı öğüten bu alçakça hayat bir taraftan devam ederken, hemen o felaketin etrafında yaşayan halk ve elbette toplumun bozuk hali önce kendisinden sorulacak olan Müslüman, kabına çekilmiş, evinden işine işinden evine gidip gelen monoton bir hayatın sahibi olarak yaşamasına devam ediyor.
PEYGAMBERİMİZİN İKAZI
Peygamberimiz bir hadis-i Şeriflerinde; “Bir mümin kabire varınca, azap melekleri ona öyle bir şiddetle vururlar ki, bu vuruşun şiddetinden kabrin içi ateş dolar.
Bu mümin meleklere sorar, “Bana niçin vuruyorsunuz?” Ona denir ki;
“Sen abdestsiz namaz kıldın. Bir kötülük gördün de o kötülüğü kaldırmadın.”
Bu hadisi-i Şerifte, bu cezanın (daha kabirde) namaz kılan bir mümine verildiğini anlıyoruz. Mahşerde ki cezanın ne olacağını ise bilemiyoruz. Mümin olmayanların, mümin olduğu halde namazını kılmayanların hali ne olur, onu da bu hadisi-i şerifte göremiyoruz.
Abdestsin namaz kılmak şekli abdest aldığı halde abdestsiz kalmak, tuvaletten çıkar çıkmaz bir müddet beklemeden (erkeler için istibra müddeti) hemen abdest almak veya abdestin farzlarını yerine getirmeden namaz kılmak olduğu, âlimlerimizce belirtilmektedirler.
Çevresinde cereyan eden zulümleri, kötülükleri (Allah’ın yasakladıkları serbest, serbest bıraktıkları yasaklanmışsa) gördüğü halde bu kötülüklerin düzeltilmesi için bir çaba göstermeyen müminlerin uğrayacakları ceza şeklidir.