İnsan, topluluk halinde yaşamaya mecbur bir varlıktır. İhtiyacı olan her şeyi kendisinin yapması ve kullanması mümkün değildir. İhtiyaçlarını, değişik üretim ve imalat madde ve üreten veya imalat edenlerden alarak kullanır. Bu ise insanın toplum olarak yaşaması mecburiyetini doğurur.
Dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikelere karşı da (düşman, tabii afetler) o tehlikenin bertaraf edebilmesi için insanları, topluluklar halinde yaşamaya mecbur kılar. İnsanlar arasındaki mubadelelerin, takas veya satma-alma gibi ekonomik yapı, hak ve hukukun korunması için adaletin sağlanması yine insanların toplum olarak yaşaması (Ümmet) mecburiyetini getirir. İlim öğrenmek, nefis terbiyesi yapabilmek de yine insanların toplum halinde (cemaat) yaşamamızı gerekli kılmaktadır.
İnsanlar, toplum haline gelirlerken duruma göre ya öbek öbek (cemaat) olarak veya adına Ümmet dediğimiz teşkilat (piramidi) şekilde bir araya gelmektedirler.
Konumuz “teşkilat piramidi” olduğundan biz bu yazımızda piramidi ve bu piramidin oluş şekli üzerinde durmaya çalışacağız.
Toplumun güçlenmesini sağlamak, o topluma gelebilecek her türlü tehlikeyi bertaraf edebilmek, toplumu oluşturan fertler arasında bir organizasyon kurmak, toplum için gereken işlerin yapılabilmesi için görev taksimatları yapmak, o görevlerin takip ve intacını sağlamak, insanların bir piramit görüntüsünde bir araya gelmeleri ile mümkündür.
Piramidin en üstünde o topluluğu idare eden bir başkan bulunur. Bir aşağı kademede onun yardımcıları, danışmanları yer almıştır. Daha aşağı kademede yukarıdan verilen emirlerin ve isteklerin yapılmalarını sağlayacak yöneticiler gelmektedir. En alt tabakada ise yönetilenler yani halk (teşkilat üyeleri) yer alır. Bu piramidin tepesinde bir kişinin olmasına rağmen en alt kademesinde belki de milyonlarca insan vardır.
PİRAMİDİN KARŞIMIZA ÇIKTIĞI YERLER
Teşkilat piramidi, bu yapıya sahip derneklerde, vakıflarda, partilerde, belediyelerde, askeri kuruluşlarda, şirketlerde ve nihayet devletin kuruluşunda karşımıza çıkmaktadır.
Bir derneğin başkanı vardır, yardımcıları vardır. İlk halkanın altında o derneğin il ve ilçelerde ki şube ve temsilcilikleri bulunur. Hepsinin altında o derneğin üyeleri yer almıştır.
Bir askeri kuruluş olan orduda da başta bir Genel Kurmay Başkanı bulunur. Sonra Kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları ile Jandarma komutanı bulunur. Piramidin başından aşağıya doru inildikçe daha küçük rütbeli subaylar ve en alt tabakada ise erat (askerler) bulunmaktadır.
Devlet yapısı da yine teşkilat piramidi şeklinde organize olmuş insanlar topluluğudur. En başta Devlet Başkanı veya Cumhurbaşkanı yer alır. Sonra Başbakan veya Bakanları, daha sonra Müsteşarlıklar ve Genel Müdürlükler bulunur. Her bir Bakanlığın il ve ilçelerde birimleri ve en tabanda da halk bulunmaktadır.
Yukarıdan verilen emirler ve taleplerin aşağı ki insanlara ulaşması, aşağı kademelerde yapılan işlerin raporlarının yukarıya iletilmesinde görevli insanlar vardır. Böylece bu piramidin aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya devamlı bir canlılık ve hareketlilik bulunur.
Organize insanları yok etmek veya esir etmek isteyen düşmanlar, öncelikle bu piramidin başında bulunan insanla uğraşırlar. Onu öldürerek (Osmanlı da Sultan Abdülhamid, Pakistan Devlet Başkanı Ziya-ül Hak gibi) saf dışı bırakmak veya değiştirmek suretiyle piramidin içindeki bütün insanları kendi arzularına göre kullanabilirler.
ASR-I SAADETTE SOSYAL YAPI
Peygamberimiz, bu yeni Müslümanları eğitmeye, onları inandıkları bir davada nasıl fedakârlık yapmaları gerektiğini onlara telkin ediyor ve hatta bunu sadece nazari (teorik) olarak değil ameli (filen) yapılmasını da sağlıyordu. Bu işler için ise “darül Erkam – Erkam’ın evi” ni kullanıyordu. Bu sosyal yapılanma bugün bir âlim veya bir Şeyh efendinin etrafında toplanan ve adına “cemaat” şeklindeydi.
Ancak bu sosyal yapı Müslümanları, Mekke Müşriklerinin zulümlerinde kurtarmaya yetmiyor, Mekke’de yaşanan kötülüklerin Müslümanlara bulaşmasına engel olamıyor ve Müslümanların inandıkları gibi yaşamalarını sağlayacak bir ortam sağlayamıyordu.
Müslümanlarda ki bu sosyal yapının değişmesi ve onların “Teşkilat piramidini” şeklinde organize olmaya başlamaları, ancak bisetin 12. yılında karşılaşıyoruz.
Medine’den Mekke’ye gelen 12 Müslüman, Peygamberimize Akabe kayalıklarında biat ettiler. Medineli Müslümanlar bu biatlarıyla, Allah ve Resulüne iman etmekle kalmamış, aynı zamanda Peygamberimizi kendilerine Baş (İmam, reis, komutan) olduğunu da kabul etmişlerdir. Nitekim Peygamberimiz, bu oluşumu gizli tutmak ve oluşumdan Müşriklerin haberdar olmasını önlemek için “Biat merasimini” Darül Erkam’da veya Mekke’de değil, Mekke’nin10 km. kadar uzağında ki “Akabe kayalıklarında” yapmıştır.
İmam-ı Gazali Hazretleri İhyay-ı Ulumiddin adlı eserinde Peygamberimizin 3 vasfı (özelliği) olduğunu, bunlardan ilkinin “Nübüvvet vasfı (Peygamberlik)” ikincisinin “İmamet (Başkanlık, liderlik, ordu kumandanlığı) vasfı” üçüncü vasfının ise “Hâkimlik, kadılık vasfı” bulunduğunu belirtmektedir.
Asr-ı Saadet Müslümanları, Peygamberimizin Nübüvvet vasfına İman, İmamet vasfına biat, Hâkimlik vasfına da verdiği kararlara kabul etmekle karşılık vermişlerdir.