Bir milleti millet yapan onun inançları, inançları ile ters düşmeyen örf ve adetleri, tarihi değerleri, sevinç ve acıları birlikte paylaşmanın verdiği birlik ve beraberlik duygularıdır. Bu nedenle millet kelimesi, inanç birliğini ifade eder. Bu değerlerin korunması ve nesilden nesile aktarılmaları ise halen yaşayan insanlara düşen en önemli görevlerdendir. Bu gün “gençliğimizin milli ve manevi değerlerimizden uzak yaşamalarına üzülüyor, milletin geleceğinden endişe duyuyorsak” kabahat bizlerdedir.
Üzerine ölü toprağı saçılmış insanların, kısa bir zaman sonra bütün değerlerini ve varlığını kaybederek, başka milletlerin kültürel, malî, siyasi ve hatta askeri istilasıyla yok olup gitmeleri mukadderdir. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.
EVLENMEDE DEĞERLERİMİZ
Konumuz evlenme ve evlenmeye ait değerlerimiz olduğu için önce bunları sıralamak ve daha sonra da yeri geldikçe bunları açıklamak ve anlatmak istiyorum. Bu kelime ve kavramları belirtirken, okuyucularımız tarafından bilinen kelime ve kavramların bize ulaştırılması halinde onları da yazarak sizlere iletmeye çalışırım.
Bunlar; kız tarafı, oğlan tarafı, görücü, dünür başı, kız görme, kız isteme, söz kesimi, şerbet içimi, sözlü olmak, küfüv(uygunluk), çehiz, mihr, dürü, nişan, nişanlı olmak, nikâh, çetnevir, kına gecesi, sağdıç, sağdıç hanımı, düğün, dürü, takı, gerdek gecesi, yüz açımı, el öpümü… gibi kelimelerdir.
Geçmişimizde nikâh ve evlilik konuları, bizim çok hassas olduğumuz konulardı. Allah’ın bir emri olan (Nur 32) “Bekârlarınızı evlendiriniz” hükmüne uygun hareket eden milletimiz, nerede bir bekâr görse, kız olsun oğlan olsun, yaşlı olsun genç olsun, dul olsun boşanmış olsun, bunların evlendirilmesine çalışır, maddi durumu uygun olmayanlara her türlü maddi desteği sağlardı. Atalarımız, fakirliğinden dolayı evlenemeyen kızlara cehiz verilmesini temin edecek vakıflar kurmuş ve bu vakfa gayrimenkul mallar bağışlamışlardı.
Boşanmaların yani yuvaların yıkılmasının önü kesilmiş, peygamberimizin “Bir talak (boşanma) oldu mu arş titrer” hadis-i şerifi inancını yaşayan atalarımızın boşanmalarının önüne geçerek, mutluluklarının devamını sağlamıştı.
NE KAZANDIK
Yüz, yüzeli yıldır devam eden batılılaşma cereyanları karşısında, toplumumuzda mevcut dini, milli, ahlaki ve tarihi birçok değerimiz eridi ve yok edilmeye çalışıldı. Batılılaş cereyanlarının öncüleri bizlere hep batının üstünlüğünden dem vurdular. Sanayi, teknoloji, ilim ve teknik dediler, refah seviyesinin yüksekliğinden istihdamın mükemmelliğinden bahsettiler, bunlara ait sayısız örnek gösterdiler. Sonra bize Batı’dan, yüksek faizli ve şartlı iç ve dış krediler getirdiler, borçtan bizim elimizi kolumuzu bağladılar. İçkisini, kumarını, fuhşunu ve ahlaksızlığını getirdiler. Ülkemiz bugün hırsızların, kapkaççıların, hortumcuların, kumarcıların, fuhuşçuların talanına uğramışsa sebep bu yanlış zihniyetli insanlarındır. Şimdi bu hastalılara bir yenisi daha eklendi, “çocuk pornosu”(!)
Atalarımız; “Karanlığa küfretmektense bir mum yakmak daha iyidir” demişlerdir. Her birimizin elinden ne geliyorsa, insanlığın faydası için o yapılmalıdır. Yaptığımız iyi ve hayırlı işler, yeryüzüne yağan rahmet damlaları gibi olmalı, bunlar bütünleşerek, çaylar, dereler, ırmaklar, nehirler ve rahmet denizleri oluşturmalıdır.
BEKÂRLARI EVLENDİRİN
Kırk senesini gençliğimizin yetiştirilmesine adamış bir kardeşiniz olarak bu dönemde yani Milli Gençlik Vakfına 17 yıl hizmetten sonra bana verilen “Milli Gençliğin Şeref Başkanı” unvanı da bende olduğu halde ailelerin ve gençlerin ihtiyaç duyduğu önemli işlerden biri olan “Bekârlarınızı evlendirin” prensibini yerine getirmeyi planladım.
Böyle bir çalışma yaptığımı duyan bazı yakın çevrem ve çalışma arkadaşlarım bana; “Aman, sen ne yapıyorsun? Sana çöp çatan derler (!) Bu yaptığın iş sana yakışmaz (!) Sen kendini küçültüyorsun (!) Bize de ikinci bir hanım bulur musun (!) gibi çalışmalarımı hafife alıcı, alaycı üslupları ile beni durdurmaya çalıştılar. Milli ve manevi değerleri savunan bazı gazetelere parasını da ödeyerek reklâm vermek istedim, yayınlamaktan çekindiler. Cesur gazete ve dergiler de yok değildi. Bunlardan yurt içi ve dışında bir hayli okuyucusu bulunan Emine Şenlikoğlu’na ve “Mektup Dergisi”ne teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.
Yaptığım işin hem doğru ve hem de yasalara uygun bir iş olduğunu bildiğim için yapılan hücumlara, alaylara, tenkitlere aldırmadan çalışmalarıma devam ettim. Şimdi gelinen nokta beni memnun etmekte, ülkemizin birçok yerinde evlenerek yuvalarını kuran kardeşlerimizle gıpta etmekte, çocuklarını kendi torunlarım olarak kabul etmekteyim.
Çalışmalarıma en büyük moral destek yine sizlerden gelmiştir. Bir gün büromun telefonu çaldı. Bir hanım kardeşimiz; “ Nevzat bey, sizi tebrik ederim. Bu devirde kimsenin cesaret edemediği bir çalışmayı yapıyorsunuz. Hem biliyor musunuz ki Kur’an-ı Kerim de (Evlenin…) diye bir ayet olmadığı halde (Evlendirin…) diye bir ayet vardır” demişti.
KİMLER EVLENDİRECEK
Âlimlerimiz, “evlendirin…” ayetinin (Nur suresi 32. ayet) kapsamına üç sınıfın insanın girdiğine işaret etmişlerdir. Bunlar;
Bütün Müslümanlar başta olmak üzere, ülkenin imkân ve yetkilerini elinde bulunduran devlet ve hükümet yetkilileri ile eskiden köleleri, şimdi yanında devamlı çalıştırdığı işçilerin patronları demişlerdir.
Evlenmek ve yuva kurmak, bir genç için hayatının en önemli kararını vermektir. Kız olsun, erkek olsun gençlerimiz bu kararı verirken bir ömür boyu ya mesut olacaklar veya mutsuz kalacaklardır. O halde böyle önemli bir dönüm noktasının kararı verilirken bir taraftan Allah’a dua etmeli ve kendisi için hayırlı eş istemeli, diğer taraftan “kırk ölçmeli, bir biçmeli” dir. Damat ve gelin adayları bu kararları his ve duyguların tesiri altında kalarak değil, mutlaka akılları ve bulgularıyla vermeli ve “on ikiden vurmalı”dır. Çünkü bu işin geri dönüşü (Allah korusun) boşanmaktır. Eşler ile varsa çocukların sefil ve perişan olmasıdır.
Evlenmek, ama nasıl? Sorusunun cevabına geçmeden önce gençlerimize, bin bir emek ve para ile kurulan bir yuvalarının mutlu bir şekilde devam etmesini sağlamalarını ve yıkılıp dağılmamasını için büyük çaba göstermelerini tavsiye ediyorum.