Ana ve babadan gördüğümüz Müslümanlıktan, Asr-ı Saadet Müslümanlarının halleriyle hâllenmemiz gerektiğini, hâliyle (yaşantısı) ve kâliyle (sözleriyle) örnek olarak gösteren, 50 yıl birlikte olduğumuz, Hocamız olarak önce beni Makine Mühendisi olarak yetiştiren, daha sonra da liderliğimizi yapan ve gafili bulunduğum cihad farzının edasına vesile olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’tan (c.c) rahmet diliyorum.
17 yıl yürüttüğüm Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığından, birkaç kere ayrılma isteğime karşı çıktığı halde Hocamız, 17.Ağustos.1997 da yapılan MGV olağan genel kurulu münasebetiyle Hocamız beni bir gün önce Balıkesir/Altınoluk’daki yazlık konutuna çağırdı. Eski Konya Milletvekili Lütfi Yalman’la birlikte Hocamıza gittik.
Hocam bana, “Nevzat, seni görevden alacağız. Ama serbest de bırakmayacağız. Gazetede mi yoksa teşkilatta mı görev almak istersin, diye sordu? Ben de “Ben teşkilat içinde yetiştim, her halde teşkilata daha faydalı olurum” diye cevap verdim. Elini öptük ve oradan ayrıldık. Zira ertesi gün Ankara’da yapacağımız MGV Genel kurulunda olmam gerekiyordu.
MGV Genel Kurulu büyük bir heyecan ve bir vakur hava içinde yapıldı. Ben halefim olan Adnan Demirtürk genel Başkanlığa teklif ettim, Genel kurul ise daha önce Hocamızın bana verdiği “Milli Gençliğin Şeref Başkanı” unvanını ittifakla (oy birliği) onayladı.
YENİ GÖREV VERME UZUYOR
16.Ocak.1998 de Refah Partisi kapatıldığına göre ben bu tarihten 5 ay kadar önce ben görevimden ayrılmıştım. 17.Aralık.1997 de Fazilet Partisi (FP) kurulmuş bu parti de 22 Haziran 2001 de kapatılmıştı.
20.Temmuz.2001 Saadet Partisi (SP) kurulmuş ve şu ana kadar çok şükür başına bir felaket gelmemişti. Bu arada Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının da partiden ayrılması gündeme gelmiş, onlar da AKP’yi kurarak o partide toplanmışlar, Saadet Partisini parçalamışlardı.
2009 yılında ortalarında, benim MGV’den ayrılmamın üzerinden takriben 12 sene geçtikten sonra Balıkesir/Altınoluk’a telefon ederek Osman Akgün kanalıyla Hocamdan randevu istedim. O da, “Cuma günü buyursun” demiş. Ankara’dan otobüsle Altınoluk’a gittim. Cuma vakti, yakın köylerden birinin camisine gittik.
Hocam mutadı vechile Cuma namazından sonra basın mensuplarını güncel konularda açıklama yaptıktan sonra orada bir evin odasına girdi ve ilk önce beni çağırdı ve “buyur Nevzat…” dedi.
ERBAKAN HOCAMLA GÖRÜŞME
“Muhterem Hocam, herkesin sağa sola savrulduğu bu günlerde ben, sizin emirlerinize amade olduğumu bilmenizi istiyorum” dedim. O ise “Bundan kesinlikle bir şüphem yoktur. Bunun için buraya kadar geldiysen zahmet etmişsin” dedi. Ben ilave ettim;
“Hocam, MGV’den ayrılırken siz bana teşkilatta veya gazetede bir göreve getireceğinizi söylemiştiniz. Bu ana kadar 12 sene geçti ve bana bir görev vermediniz. Bu görev vermeyişiniz, benim bilemediğim bir kusurum, bir kabahatimden dolayı mıdır? Eğer böyle bir durum varsa, lütfen bana söyleyin, bunu dünyada tashih edelim (düzeltelim) Mahşere bırakmayalım” dedim. Hocam yine;
“Kesinlikle bir kusurun yok. Biz bu arada davalarla, duruşmalarla çok meşgul olduğumuzdan demek ki senin konuna eğilemedik…” dedi. Ben de bu sefer;
“Hocam… Şimdi gönlüm rahatladı. İster görev verin, ister vermeyin. O, tamamen sizin bileceğiniz bir iştir” dedim ve elini öperek oradan ayrıldım.
Ama bu görüşmeden sonra Hocamızın bana olan ilgisinin bir kat daha arttığını müşahede ettim. Kendisinden ne zaman randevu istesem, kabul eder ve ben yanından ayrılırken de bana; “Gazan mübarek olsun…” diyerek dua ederdi.
Numan Kurtulmuş’un Saadet Partisi Genel Başkanı olduğu dönemde teşkilatla ilgili projesini hazırladığım bir konuyu arz etmek için aynı anda hem Hocamdan ve hem de Numan Kurtulmuştan randevu istedim. Numan Bey SP’den ayrılana kadar benim randevuma cevap vermezken Hocan aynı gün randevumu kabul etmişti.
SP Genel Başkanın odasında Hocama projeyi anlatmak için çantamdan çıkarırken kapıda Numan Kurtulmuşun görünmesi üzerine dosyayı tekrar çantama koydum. Zira Numan Beyin aklına kötü bir düşünce gelmesinden çekindim. Hocam bu hareketimi fark ederek bana; “Burada mı konuşalım yoksa konutta mı?” dedi. Ben de konutta konuşalım Hocam dedim.
Hocamın arabasıyla konuta geldik, toplantı odasına geçtik. Toplantı odasında oğlu Fatih de vardı. Yine Hocam, “Fatih kalsın mı yoksa çıksın mı?” dedi. Ben de “Fatihin kalmasında bir mahzur yok, Hocam” dedim.
Konuyu arz ettim. Sonuna kadar dinledi ve bana; “Bu konuyu önce pilot illerde uygulayalım. İyi netice alırsak ülke çapında uygularız” dedi.
Bundan sonra ve hayatımın sonuna kadar bütün çalışmalarımı Hocamın bana yaptığı duanın bereketiyle sürdürdüm ve sürdürmeye de devam edeceğim, inşallah…