SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Benim bir kere öldü (28 AĞUSTOS 1995) kör oldum…
Yıkadılar aldılar götürdüler…
Babamdan ummazdım bunu kör oldum…
***
Evet, dün babalar günüydü… Ömrümüzün baharında göçmüştü ebedi âleme canımız, babamız…
Babamızın bizleri bırakıp gittiği, hakka yürüdüğü günden bugüne 21 yaş daha aldım ben…
***
KOCA ÇINARLARIN MUHABBET SOFRALARI…
İlk nefesi aldığımız topraklardır Mihalıççık (MALIÇ)…
Çocukluğumuz orada geçmiştir…
İlkokulda sorarlardı ya hani eskiden…
-Baban ne iş yapıyor? Diye…
-‘Serbest meslek’ derdim…
Serbest meslek kavramı vardı o yıllar… Hani o ayakkabıyı ters giydiğimiz özlem duyduğumuz çocuksu yıllar…
Esnaftı rahmetli babam...
O, koca çınarın yanında okul öncesi, hayat dersleriyle başlamıştım eğitime... 7 yaşında ise ilkokula…
Esnaflığa ise küçük, şirin bir sebze dükkânında açtım gözlerimi... Hayata ilk açılan pencerem orasıdır… İlkokul çağlarında, yaşıtlarım oyun oynarken, tatile giderken bizler esnafçılık oynardık... Tekli, ikili ve üçlü diye nitelendirilen sebze meyve kasaları oyuncaklarımızdı…
İyi ki oynamışız. Şikâyetim yok, asla da olmadı, olmayacak…
Esnaf ya da esnaf çocuğu olanlar iyi anlar beni... Havası, suyu, tadı başkadır esnaflığın... Hem de bambaşka…
Çocukluğumda kazandıklarımın parasal bir karşılığı asla yoktur, olmadı… Kazanımlar hayata dair olunca paranın hükmü kalmıyor ki zaten…
***
KOCA ÇINARLAR ŞİMDİ YOKLAR…
Koca çınar, babam ve arkadaşlarının dost muhabbetlerine çok şahit oldum. İyi ki olmuşum... Şimdi çok arıyorum ama yoklar... Sadece o koca çınarlar değil, muhabbetlerde yok gibi... Hemen kuruluveren sıcak ekmekli, domates biberli sofralar... Şimdi yoklar…
***
PAYLAŞMAKMIŞ ASLOLAN…
Babam ‘Hadi oğlum, git şu kadar et al gel! Ağır misafirlerimiz, dostlarımız gelecek’ derdi…
Eti almak için koşardım kasaplar çarşısına... Almaya koştuğumuz et değil sanırsın muhabbet satın alıyorsun…
Bir ondan bir diğerinden alırdık... Kimse kimseye darılmazdı... Ahilik kültürü gibi... Hüseyin dedemden süregelen...
Anladım ki!
Paylaşmak, paylaştırmakmış aslolan…
(Sadece bir kasap dükkânına değil, her defasında bambaşka kasaplara gönderiyordu… Sonra anladım ki ahilik , esnaflık, adamlık geleneğindenmiş…)
Dedim ya, sonraları anladık... Toprakları bol olsun... O çınarlar her alışverişlerinde öyleydiler... Bazense burcu burcu kekik kokulu kuzu güveç yapardık anlayacağınız... Ağır misafirlere gelince inanın pek çoğu aynı sarraflardı…
***
İTİRAF EDİYORUM…
Sebze dükkânımızın bitişiğindeki ardiyede kil, kireç satar aynı zamanda ağır misafirlerimizi ağırlardık... Eski Mihalıççık Taşıyıcılar Kooperatifi bitişiği… Mihalıççıklı olup bilmeyen yoktur... Enseyi kararttığımı, karamsar olduğumu düşünmeyin, sadece çok kıymetli, eşsizmiş onu anladım…
Özlemim ondan…
O tadı alınca can, insan neyi özlediğini anlatamıyor bile... Aciz kalıyor işte... Elbette özleniyor baba… Baba, ata sonuçta...
Kaldı ki!
Baba yanında geçti, kaldı çocukluğum, dostları,
Dev misali koca çınarlar ve dizlerinin dibinde kurulan eşsiz muhabbet sofraları...
Hepsini özlüyor can...
İtiraf ediyorum, çok ama çok özlüyorum o anları, kişileri ve canları...
Babamı…
***
İNSAN SARRAFI, HALK BİLGELERİ ONLAR…
Rahmetli babam Hakk’a yürüdüğünde gençliğimin ilkbaharındaydım… Hayata gözlerimi o zaman açtığımı anladım... Babamın yanı sıra o koca çınarlar, insan sarraflarının birçoğu da göçüp gitti ebedi aleme... Lakin bende her geçen gün daha da büyüyorlar... Merak ediyor, sormadan edemiyorum... Göçerken muhabbet sofralarını da mı götürdüler babam ve dostları diye… Kazanımlarımız yok değil çok…
***
HİÇ YANILTMADILAR…
İşimiz toplumsal durumumuz gereği, pek çok dost meclisine girip çıkıyoruz… Yıllar öncesinde babam ve dostlarının muhabbet sofralarında öğrendiğimi o meclislerde, derneklerde uyguluyorum... Onlar kadar olamasam da dostların, arkadaşların derinine iniyor, âdemoğullarını (koca çınarların kuralları ile) süzgeçten geçiriyorum... Yıllardır uyguluyorum bu yöntemi. Hiç yanıltmadılar diyebilirim...
***
Allah (cc) ın bir lütfudur ömrümüz…
İlk nefes ile son nefes arasında bir yolculuk gibi... Hepimizin ömründe gölgelendiğimiz koca çınarları vardır… İnsanları tanımak, muhabbet sofralarında demlenmek için kendini bilmeli insan… Onu anladım… Bu kültürü devam ettirmek için kendimizi tanımakla başlamalıyız... Sonra başkalarını... Bunun adı insan sarraflığıdır... Bunun adı babaya, ataya özlemdir… Öyle değilse nedir?
***
Hüzün, özlem ve gururla geçen 25 yıl…
Her beşer gurur duyar, duymalı babasından…
Ne mutlu ki bana Ahmet Güven’in oğluyum…
İyi ki ‘GÜVENCE’yim…
Soy ismim bana bırakılan en kıymetli miras sanki
Candan, halliceyim…
***
İfade ettiğimiz gibi, evet, dün babalar günüydü… Ömrümüzün baharında göçmüştü ebedi âleme canımız, babamız…
Babamızın bizleri bırakıp gittiği, hakka yürüdüğü günden bugüne 25 yaş daha aldım ben…
Başta Şehit babaları olmak üzere, merhum babam Ahmet Güven’in, tüm babaların, baba adaylarının babalar gününü kutlarım…
Ve dahi ahirete göçen bütün babaların ruhuna El-Fatiha…
Kabirleri Nur, Mekânları Cennet Olsun…
Hüseyin Güven
huseyinguven1907@gmail.com