ÖLÜYORUZ…
Doğanın dengesi ölmek ve doğmak üzerine kuruludur.
Yeryüzünde yaşayan tüm canlılar doğarlar ve ölürler.
Cansız varlıklar da aslında doğarlar ve ölürler.
Kısacası bu yeryüzünde doğum ve ölüm bir döngüdür.
Ama bu ölümler başka…
Her gün onlarca, yüzlerce…
Doğumlarla ölümlerin dengesi altüst olmuş durumda.
Denge diye bir şey kalmadı.
Gözümüzün önünde en sevdiklerimiz ölüyor.
Yüreğimiz yanıyor.
Korku, panik, çaresizlik hâkim durumda.
Ölüyoruz…
“Hastalar Kardeşlerim İyileşeceksiniz.
Ağrılar, sızılar dinecek
Yumuşak, ılık.
Bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır, yeşil dalların ardından rahatlık.
Hastalar, kardeşlerim,
Biraz daha sabır, biraz daha inat.
Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat.
Kapının arkasında dünya, dünya cıvıl cıvıl
Kalkacaksınız yatağınızdan, gideceksiniz.
Tuzun, ekmeğin, güneşin tadını yeni baştan keşfedeceksiniz.
Sararmak limon gibi, mum gibi erimek,
devrilmek kof bir çınar gibi ansızdan
kardeşler, hastalar,
biz ne limonuz, ne mum, ne çınar.
Biz insanız çok şükür
çok şükür biliriz,
ilacımıza
umudu katmasını
yaşamak gerek diyerek
ayak direyip
dayatmasını
Hastalar,
kardeşlerim
iyileşeceksiniz
Ağrılar, sızılar dinecek,
Yumuşak, ılık bir yaz akşamı inecek,
ağır yeşil dalların ardından rahatlık.”
Nazım Hikmet’in bu güzel şiiri de yetmiyor umut etmek, güzel günler görmek için.
Ölüyoruz…