5.Eylül de Kur’an Kursları Federasyonu 1. Olağan kongresini, 6.Eylül de Konya Kudüs’ü kurtarma mitingini yaptık. Ve 12.Eylül.1980 de ise Askeri bir darbe ile karşılaştık.
Sanki bu darbe milli görüşçülerin yaptıkları aksiyonların önünü kesme reaksiyonuydu.
Federasyon kongresi olsun, Kudüs’ü kurtarma mitingi olsun tamamen yasal temeller üzerine kurulmuş birer faaliyettirler ve yasal her türlü bilgi ve belgeler idareye verilmiştir.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız, “Hiçbir şekilde anarşiye karışmadığı, hiçbir kanunsuz harekette bulunmadığı, askeri darbeler hep iktidarlara yapılırken 12.Eylül darbesinin muhalefette bulunan bir partiyi yani MSP’yi hedefi aldığını iyi tespit etmemiz gerekir. (Darbe kitabı - Prof. Dr. Necmettin Erbakan sayfa 70)” demektedir.
İhtilal konseyinin başı Orgeneral Kenan Evren’in konuşmalarında sık sık kullandığı bir kelime olan “Netekim” kelimesi ile yazıma devam etmem gerekirse; Nitekim Kenan Evren 12.Eylül de yaptıkları ihtilalin gerekçesini ihtilalden sonra açıklarken, “Bir taraftan anarşi her gün birçok masum insanımızı öldürüyor, malı ve canı telef ediyordu. Diğer taraftan Konya’da yapılan mitingde İstiklal marşı okunurken oturuluyordu… Bu gidişata bir son vermek için ordu idareye el koymuştur” demiştir.
O dönemin Başbakanı Süleyman Demirel de bu gerekçelerden anarşik hareketlere temas ederek, “Uzun zamandır ülkenin büyük illerinde sıkıyönetim yani askeri idare hâkimdir. Bu sure içerisinde şikâyet ettiğimiz anarşik hareketler niçin önlenememiştir de 12.Eylül gecesi gece saat 24 den sonra bu anarşik hareketler bıçakla kesilir gibi kesilmiştir” diyecektir.
KONSEYİN ALDIĞI KARARLAR
12.Eylül ihtilalinin hemen ertesi günü hükümet ve parlamento adına ülkeyi yönetme görevini devralan Orgeneral Kenan Evren başkanlığındaki 5 kişilik askeri konsey (Kara kuvvetleri, hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri ve Jandarma Genel komutanları) bir dizi kararlar aldılar.
Bunlardan bazıları şunlardır. TBMM’si lağvedilmiştir. Hükümet dağıtılmıştır. Bütün partiler kapatılmıştır. Bütün sendikalar ve dernekler kapatılmıştır. Tabii bu arada dernekler kanunu çerçevesinde faaliyetlerini yürüten Kur’an kursları Federasyonu da kapatılmıştır.
Daha sonra alınan bir başka kararda ise “bundan böyle federasyon kurabilmek ancak kamu yararına çalışan en az üç derneğin bir araya gelmesi ile mümkündür” denmiştir. Bu kararla bundan böyle Kur’an kursları federasyonu kurmak mümkün olamayacaktır.
Kamu yararına çalışmak demek derneklerin, Bakanlar kurulundan kendi adlarına “ Bu dernek kamu yararına çalışır” kararını almalarıyla mümkündür.
Hemen ifade etmem gerekir ki o zaman kadar ülkemizde “kamu yararına çalışan” bir tane Kur’an kursu derneği, cami derneği ve hayır kurumu yoktur. Ama mesela Rotary kulüpleri, Lions kulüpleri, Atatürkçü düşünce dernekleri, bazı halkın tanımadığı ve halka da hiç faydası olmayan dernekler, Bakanlar kurulundan hep “kamu yararına çalışır” kararı almışlardır.
Konseyin aldığı bu kararlardan ancak MGV Milli Gençlik Vakfı, Vakıflar mevzuatına göre çalıştığından kendini koruyabilmiştir. Nitekim federasyonum kapatılınca ben inandığım gibi çalışabilecek bir yer aramışım ve 1980 de MGV’ye geçerek orada Genel Başkan olarak MGV’de çalışmalara başlamışımdır.
İHTİLAL SONRASI DUMANLI HAVA
Bütün ihtilallerde olduğu gibi 12.Eylül.1980 ihtilalinin hemen arkasından ülkede bir dumanlı hava ortalığı kaplamış, konseyin verdiği yetkiyle ülkemizde bir ihbar ve şikâyet furyası başlamıştır. Birisi birisine kızgınsa hemen en yakın asker veya polis merkezine onu ihbar etmiş, şikâyet edilen kişi hiçbir sorguya tabi tutulmadan yakalanmış ve gözetime alınmıştır. Gözetim süresi en az iki aydır. Ülkemizde yüz binlerce insan bu şekilde bigünah içeriye alınmıştır. Sonuçta kendisine bir suç isnat edilebilenler, askeri mahkemelerde yargılanmış ve artık onlar için tutukluluk dönemi başlamıştır.
Askeri sistemin bu dumanlı havasından yararlanan Konya’da ki bir hasmım 80/Aralık ayında beni de Konya’da emniyet mensuplarına ihbar etmiş, aynı günün gecesi Konya’daki babamın evine gelen asker ve polisler beni aramışlar, bulamayınca bir da zabıt tutarak gitmişler.
O sıralar Türkiye otomatik telefon konuşmasına yeni başlamıştı ve daha herkes tarafından konu iyi bilinmiyordu. Babam otomatik telefonla Ankara’da beni aradı ve “Nevzat. Asker ve polis evimize geldiler. Seni aradılar. Bulamayınca zabıt tutup gittiler. Biraz sonra Ankara’ya da gelirler, haberin olsun” dedi.
O esnada evde eşim ve çocuklarım Konya da babasındaydılar ve evimde MSP Denizli il Başkanı Mehmet Kaplan ile yardımcısı Talat Baydil misafirimdiler. Durumu kendilerine anlattım ve ben bazı önemli eşyalarımı alarak bir çanta hazırladım.
Gece saat 02 civarında evimin bulunduğu blokun önüne bir polis diğeri asker iki cip geldi. Anladım ki bunlar bana geldiler. 6. Katta ki dairemin önüne gelip de el feneriyle kapı numarasına bakan ekiplere, onlar daha kapıyı çalmadan kapıyı ben açtım. Bana; “Biz Nevzat Laleli’yi arıyoruz” dediler. Ben de “Nevzat Laleli benim” dedim. Onlar tekrar; “Seni almaya geldik” dediler. Ben de onlara; “Ben de sizi bekliyordum” dedim. Birden şaşırdılar ve “Bizim geleceğimizi nereden biliyordun?” dediler. Ben de “Babam Konya’dan haber verdi” dedim.
İçeride kimse var mı?” dediler, ben de “İki Denizlili misafirim” olduğunu söyledim.
Yakalama zaptına benim çantamı hazırlayarak beklediğimi yazdılar ve içeriyi aramaya lüzum duymadılar, elime kelepçe takmadılar ve onlarla birlikte evden ayrıldık.