Her zaman böyle olmuştur. “Biz, size zehirli hava sunuyoruz” dememişler ve hep kurtarıcı rolünde gelmişlerdir. Bu yanlış icraatı yapanlar da aslında millete sundukları zehrin farkında değildirler. “Onlara, Haydi aslanlarım. Bu milleti sizler kurtaracaksınız” diye sırtlarını sıvamışlar ve onları dolduruşa getirerek her türlü mel’aneti işletmişlerdir. Tabii onlar da hamaset yaparak milleti dolduruşa getirmişler, kendileri kurtarıcı gibi takdim etmişlerdir. Tarihin en asil bir milletini böylece eritip bitirmişler, bütün sahalarda dünyada ki ülkeler arası sıralamada sonuncu hale getirmişlerdir.
Rıza Teyfik’in İttihat ve terakki (Birlik ve kalkınma) çeteleriyle yaptığı hatanın farkına varması ile o günün Cihan Padişahı Sultan Abülhamid’e yazdığı, “Sultan Abdülhamid Han'in Ruhâniyetinden Istimdat” isimli 9 kıtalı şiirinin iki dörtlüğü şu şekildedir.
Tarihler ismini andığı zaman,/Sana hak verecek, ey koca Sultan,/Bizdik utanmadan iftira atan,/Asrın en siyasi Padişahına.
Divane sen değil, meğer bizmişiz,/Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz./Sade deli değil, edepsizmişiz./Tükürdük atalar kıble gahına.
Burada mesele sadece bir Padişahın düşürülmesi değildir. Gülhane hattı Hümanuyla, Osmanlıda süregelen “Adil düzenin” bozulmaya başlanması ve bu bozulmanın, Sultan Vahdettinin azledilmesine kadar devam etmesidir. Bu oyunların baş aktörleri ise Selanik milletvekili Emanuel Karasu ile Yüksek murahhas üye olarak Lozan’a katılan ve Batılı devlet yetkililerine önerdiği kendi adını taşıyan Hayım Nahum doktrinini sunan insan vardır. Öndeki kuklaların ardında bizim göremediğimiz bu iki kişi Yahudi ve Siyonist’tirler.
HAYIM NAUM DOKTİRİNİ
Hayım Nahum doktrinini ilk defa açıklayan ve siyasi arenaya sokan Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmuştur. Erbakan, Hayım Nahum’u anlatırken, onun galip Batılı devlet yetkilerine; Türkleri savaşla yıkamazsınız. Türkleri yıkmak için;
1. Türk Milleti’ni işsiz bırakacaksınız…
2. Aç bırakacaksınız. Yani ekonomik üretkenlikten el çektirerek kendisine özgüveni olmayan bir topluluk yapacaksınız.
3. Türk Milleti’ni Gerekirse onlara bir tarım toplumu olmayı bile çok göreceksiniz. Onların ahırlarla, sığırlarla ve hayvanlarla meşgalesine bile yani hayvancılık yapmalarına bile meşakkatler (zorluklar) getireceksiniz.
4. Türk Milleti’ni borca esir edeceksiniz. Türk Devleti’ni borçlandırmak yetmez. Fert fert bu milleti borçlandıracaksınız. ”Onurum, ömrümden uzun olsun” şuurunda ki bir millet borçlandırılabilirse, yok edilmesi kolay olacaktır.
5. Türk Milleti’ni dininden yani gerçek İslam’dan uzaklaştıracaksınız.
6. Onları parçalara ayıracaksınız ve parçaları birbirleri ile savaştıracaksınız
7. Böylece onların kolay lokma olmasını sağlayacaksınız.
İşte bu yedi şartı yerine getirmeden bu milleti tarih sahnesinden silmek için savaşmayın. Eğer bu şartlar oluşmadan savaşırsanız, kazanamaz yenilirsiniz” demiştir.
MİLLETİN İNANCINA TERS YASALAR
Kapitalist, sömürücü düzene geçmemizi sağlayacak en önemli icraat, adil düzende yasak olan faizin, ekonomik sisteme dâhil edilmesi ile bizim devlet olarak “faizli bir ekonomiye geçmemizdir” Önce sermayesi yabancı olan “Osmanlı Bankası” kurulmuş, sonra sırası ile devletin kurduğu diğer bankalar ile özel bankalar, ülkemizde birer mantar biter gibi bitmişlerdir.
Devlet paraya sıkıştıkça bunlardan yüksek faizlerle borç para almış veya kısa ve uzun vadeli tahviller çıkartarak, bu bankalara borçlanmıştır. Aynı anda Yurt dışında ki yabancı Bankalar ülkemize kredi veriyoruz adı altında borçlandırmışlar ve bizden yüksek faizler almışlardır.
Devletin bugün (2018) artık iç ve dış borç toplamı 650 milyar dolara yaklaşmıştır. Her ay ödenen 58 milyar dolar faiz (10 tonluk 10 TIR dolusu altın) ülkede ne var yoksa satılmasını sağlamış ve artık “bıçak kemiğe dayanmıştır” Bundan sonra gelecek olan iflastır.
Vatandaş, azami derecede faiz alıp vermekten kaçınmış olmasına rağmen onu da “kredi kartı, konut kredisi, otomobil kredisi, ihtiyaç kredisi…” gibi isimlerle faizin içine sokmuşlar, böylece hem devlet ve hem de vatandaş, bu büyük yükünün altında inlemektedir.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın üretimi artırmak, istihdamı sağlayarak işsizliği önlemek, zengin bir ülke olmamızı sağlamak amacıyla 1973 – 1978 yılları koalisyon hükümetleri döneminde büyük bir emeklerle her il ve ilçeye yaptırdığı “325 Ağır Sanayi fabrikası (Motor fabrikası, Traktör fabrikası, elektronik sanayi, Temel ihtiyaç maddeler fabrikaları)” satılmış ve bu gün bunların yerlerinde yeller esmektedir. Artık elimizde ne bir fabrika kalmış ve ne de onların satışından elde edilen para…
Vergi sistemimiz değiştirilmiştir. Daha önceleri varlıklı olanlardan vergi alınırken, yeni sistemde kardan vergi alındığı için zengin ve varlıklı olanların değil, ülkede yaşayan bütün vatandaşların vergi toplanmaya başlanmıştır.
Buzdolabı satıcısı, 1500 TL ye sattığı ve parasını, o buzdolabı satın alandan aldığı paranın (300 TL si kar olsun) içinden 120 TL sini vergi olarak yatırmaktadır. Gerçekte bu vergi, o buzdolabı alan vatandaştan alınan parasının içinden ödenmektedir.
Ekonomik sistem içinde maliyetlere dâhil edilen bir önemli bir kalem de reklam giderleridir. TV’lerde gazetelerde veya bilbortlarda verilen ve milyar TL’yi bulan reklam ödemeleri masrafa yazılarak maliyete bindirilmektedir. Sonunda bu malı kullanan vatandaş malı satın alırken biriken reklam giderlerini o malının satış bedeli içinde ödemektedir.
KDV (Katma değer vergisi) ise mal devredilirken elden ele aktarılarak sonuçta yine vatandaştan tahsil edilmektedir.