İslam da rüya ile amel edilmez diye bir kural var. Öyle ya amel edilecek (yapılacak) iş ile ilgili bir ayet veya bir Hadis-i Şerif varsa, fıkıh alimleri o konuda müttefik bir karar vermişlerse ya da Ümmetin bir ittifakı olmuşsa, o konunun tersine bir rüya da olsa onunla amel edilmez.
Ancak Yusuf suresinde Hazreti Yusuf'un kendi gördüğü rüya olsun, zindan arkadaşlarının rüyası olsun veya Mısır kralının rüyası olsun, onları isabetli bir şekilde yorumlaması veya kendi ifadesi ile tevil etmesi rüyanın da insanların hayatında önemli bir yeri olduğunu göstermektedir.
Bu girizgâhtan sonra rüyanın ikiye ayrıldığını bunlardan birinin hakiki (gerçek) rüya, diğerinin ise kazip (yalancı) rüya olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ya rüya ayetlerde bile (Yusuf suresi) zikredilmişse onun hayatımızda yeri olduğunun açık bir delilidir.
ERBAKAN'IN RÜYA TABİRİ
Hazret-i Yusuf filminde de açıkça görülmüştür ki Tapınak rüya tabirciler bütün hünerlerini ortaya koydukları halde kralın rüyasını yorumlamakta aciz kalınca o rüyayı zindanda hapis olan bir köle (Hazreti Yusuf) tevil etmiş ve sonuçta Mısır halkı o yörede bulunan ve 7 yıl kıtlık içinde inim inim inleyen kabileleri, milletleri kurtarmışlardır.
Kral, Yusuf (a.s) a soruyor: "Rüyaları bu kadar isabetli olarak nasıl yorumluyorsun?" O ise "Ben kendimden bir şey katmıyorum. Bu, bana Rabbimin bildirmesidir" diyor.
Sene 1987. Aylardan şubat ayı. En bir rüya gördüm. Ankara nın Ulus semtinde heykelin önü. Meydan hınca hınç insan dolu. Ben de bir traktör remorkünün üstüne çıkmışım. Oradan kalabalığa karşı sesli okarak "Hü valla hüllezi..." ayetlerini okuyorum. Hatta "Halıkul, bariu..." dediğimi de hatırlıyorum.
Bir kaç gün sonra Hocamız Erbakan la bir aradayız. Onun bir müsait zamanını buldum ve bu rüyamı ona anlattım.
Hemen ifade edeyim ki bir Hocamızla çok samimi şekilde görüşürdük. Ancak hiç bir zaman da laubali olmazdık. Onun bizi azarlaması benim için bir feyiz olur, yapacağım işlere daha çok dikkat ederdim. Özel kalem müdürlüğünü yapan Mehmet Karaman, Hocamızın yanından çıkarken bana takılır: "Ağabey yine yüzün nurlanmış, pırıl pırıl parlıyor. Anlaşılan içeride fırçayı fazla yemişsin" derdi. Ben de ona "Eğer bu azarlamayı babam yapsa ona darılırdım. Ancak Hocam yapınca ona darılamıyorum" derdim.
“Rüyaları hayra yorunuz” esası ile hareket eden Hocamız, benim anlattığım rüyayı dinledi ve bana: "Allah sana hakkın tebliğinde görev verecek dedi"
Aradan bir müddet geçince de Hocamız beni yanına çağırarak, "Nevzat, kendi gençliğimizi kendimiz yetiştireceğiz Sen bundan sonra elindeki bütün işlerini bırakarak gençlik çalışmalarına ağırlık vereceksin" dedi.
Ben o zamana kadar MGV Milli Gençlik vakfı Genel Başkanı isem de idarecisi ve yürütücüsü olduğum bir Anonim şirketim vardı. Ama bu görevi aldıktan sonra MGV bir büyük hamleyle ülkemizin ve dünyanın en büyük gençlik teşkilatı oldu, Elhamdülillah.
İnsanın hayatında onun dünya ve ahiret saadetine kavuşmasını sağlayacak başka ne olabilirdi ki...
Nevzat Laleli