Sakın ha!
'Yaş al' ama 'yaşlanma'
Her ikisi de aynı kapıya çıksa da
Gözyaşların okyanus olsa /sahile vursa da,
Gel!
Kalû Bela'dan beri yarım kalan /tamamlayanım,
Ver elini, ömrün son demine birlikte varalım…
*
Kırışsa da yüzün,
Hüzünlense de sözün,
Nar olup yansa, kül olsa da közün,
Bilirim kocamandır yürek sızın,
Yaş dolsa da o güzel bahar gözün,
Sakın ha!
'Yaş al' ama 'yaşlanma'
*
Buruşsa da cildin,
Kırışmasına izin verme aklın,
Gençlik elde iken unutma sakın!
Bilirim /bir ömür sevdiğin içinde saklın,
Senden bir ömür önde yürüyenleri unutma sakın!
Sakın ha!
'Yaş al' ama 'yaşlanma'
*
Bazılar bir ömür ağlar doldurmaz bir kap,
Bazıları serçe gibidir bir damlası bitap,
Güvence der ki!
Sevdiğini söz/yaşı okyanustur, sanırsın kitap,
Oku o yüreği,
'Yaş al' ama 'yaşlanma'
//////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
GELDİ GEÇTİ ÖMRÜM BENİM…
Var mı böyle bir güç?
Engel olabilir mi insan yaşlanmaya?
Yaşlanmayı hızlandırabilir mi peki?
Siz düşünedurun…
*
Yunus Emre ömürden giden yılları ne güzel dile getiriyor…
'Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi, bir göz açıp yummuş gibi'
*
'Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola ab-ı hayat içmiş gibi…'
'18-24 Mart Ulusal Yaşlılar Haftası' bazı kaynaklara göre ise 'Yaşlılara Saygı Haftası' olarak kutlanıyor…
Bilgi karmaşası var gibi /ama olsun… O günün adının ne olduğu değil, yaşlılarımızı hatırlayıp onların gönlünce olmak /kendimize dersler çıkarmaktır aslolan…
Farklı konular ele alacaktım bugün köşemde /lakin Maide Bolel Huzurevi'ni ziyaret eden pırıl pırıl gençlerin samimiyet kokan fotoğrafını görünce iki kelam edivereyim istedim…
Allah cc sayılarınızı artırsın…
Bakalım iki kelam ile başlayan yazımız /ardından hangi kelimeleri cümlelere bürüyecek…
GENÇLİĞİN YAŞLILIĞI…
Yaşlanma, 'Organizmanın giderek biyolojik verimliliğini yitirmesi, çevresine uyumda güçlük çekmesi ve direnç mekanizmalarında gerileme olarak tanımlanıyor'
Yaşlanmanın başlangıç yaşı 65 olarak kabul ediliyor…
Peki, kime ve neye göre?
-'Kırk yaş, gençliğin yaşlılığı, elli yaş, yaşlılığın gençliğidir.' diyen Victor Hugo farklı düşünüyor mesela…
Yıllar önce /Suriye sınırında, 70 yaşındaki babası omzunda, aç/susuz iki gün yolculuktan sonra Türkiye'ye getiren delikanlıya sorun bakalım yaşlılığın yaşı kaç…
Yada gözü /gönlü yaşlı insanlara sorun bakalım kaç yaşındalar…
YAŞ ALMAK MI? YAŞLANMAK MI?
Aynı yöne bakan iki farklı pencere…
'Yaşlanmak' denildiğinde ömrün son demi, karamsar bir ruh hali gelir akıllara değil mi?
'Yaş almak' ise olgun, tecrübeli ve dahi /daha diri bir algı oluşturuyor zihnimizde…
Ama bir gerçek var ki her ikisi de gençliğin elden yağ gibi kayıp gittiği gerçeğini değiştirmiyor…
Geri getirilemeyecek o güzel yıllar…
35 YAŞ YOLUN YARISI MI?
Şiirlerinde en çok ölüm ve yalnızlık konularını işleyen /Cahit Sıtkı Tarancı bakınız 1946 yılında yazdığı o ünlü '35 yaş' şiirinde bizlere nasıl sesleniyor…
'Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.'
*
'Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak,
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.'
Cahit Sıtkı Tarancı için 35 ömrün yarısını simgelemiş o yıllarda…
Hafızalarımıza kazınan bu şiir ona birincilik ödülü bile kazandırmış…
11 yıl sonra geçirdiği bir kriz sebebiyle felç olan Cahit Sıtkı Tarancı devlet tarafından Viyana'ya götürülmüştür… Tedavi sonuçsuz kalmış, şanssız bir şekilde zatülcenp hastalığına yakalanarak 13 Ekim 1956 yılında vefat etmiştir…
Montaigne 'Yaşlanmanın, yüzümüzden çok aklımızda buruşukluklar yaratacağından korkarım'der ya hani…
Türk edebiyat dünyasına damgasını vuran C. Sıtkı Tarancı edebiyat ve şiir dolu 46 yıl yaşamış, ne aklında ne de yüzünde kırışıklar olmadan göçüp gitmiştir bu yalan dünyadan…
35 Yaş'ı yarı ömür bilen şairin yaşlılığı bu minvalde ne kadar kısa sürmüştür öyle değil mi?
Diğer yandan 'Yaş 75 Yolun Yarısı' kitabıyla satış rekorları kıran /ününe ün katan Ertuğrul Akbay gibileri de var bu dünyada…
SÖYLEYİN!
[ Selcan Eğilmez / 20.03.2018 ]
Hangi sükûnet bu kadar yorar insanı, hangi suskun diller sağır eder bu kadar adamı ve hangi sessizlik tırmalar bu kadar kulakları?
Hangi dağ kaç kere yıkılır insanın başına, hangi güvenilen dağa bu kadar kar yağar ve hangi dağ acıdan dümdüz olur?
Hangi soğuk bu kadar yakar insanı, hangi kar titretir içini derinden ve hangi kar ağır gelir gönlüne bu kadar?
Ve şimdi hangi adalet özlemini azaltır, hangi terazi zulmü tartar ve hangi kelime bu alçaklığı tanımlar?
Söyleyin şimdi hangi ölüm bu kadar beyazdır?
Söyleyin!
Birer birer söyleyin şimdi!
Söyleyin ki bozulsun bu arsız sessizlik, kopsun bu şamata ve duyulsun hakkın sesi;
Söyleyin ki yıkılsın başlarına dağ gül ile dikeni ayırt etmeyenin, sırtından vuranın, çakallık edenin;
Söyleyin ki kapanmasın pencereler, kapanmasın güneş, üşütmesin hiçbir beton ve dağılsın etrafa kekik kokusu;
Ve şimdi söyleyin ki bulsun artık zulme dönüşen adalet yerini, bitsin bu özlem ulaşılsın sonsuzluğun sahibine;
Söyleyin ki şimdi nur düşsün kalplere, açılsın gerçeğe perde perde gölge ve bitsin bu hasret, kavuşsun Muhsin Başkan'ım huzur ile Rabbine.
///////////////////
SUSTU…
'Seviyor musun beni' dedi.
- 'Evet' dedim.
- 'Peki, ne kadar seviyorsun?' dedi…
- 'Minik bir serçenin gözyaşı kadar.' dedim…
- 'O kadarcık mı? O kadar mı değersizim?' dedi…
- 'Serçeler gözyaşı döktüklerinde ölürler.' Dedim...
- 'Sustu'…