1 MAYIS
Dünya Emekçi Kadınlar günü için, “günlere karşıyım” diye başlamıştım.
Evet, karşıyım ama emeğe, emekçiye, kadın haklarına değil.
Emekçi Kadınlar Günü; emeği, kadını bir güne hapsettiği için karşıyım. Diğer önem atfedilen günler içinde öyle.
Sadece o günlerde kadınların değerli olduğuna dair hamaset nutuklar atıldığı için, sadece o gün kadınlara yönelik programlar yapıldığı için, sadece o gün kadınların ismi ağızlara alındığı için emekçi kadınlar gününe ve diğer önem atfedilen günlere kaşıyım.
Ne zaman kadınlar eşitlenir, meta olmaktan çıkar, özgürleşir o zaman emekçi kadınlar günü ile barışırım.
Dini bayramlarda öyledir.
O günlerde insanlar o kadar iyilerdir ki, sanki o kişiler gitmiş onların yerine iyilik melekleri gelmiştir. Daha insancıl, daha paylaşımcı, daha yardım sever, daha duygusal, daha inançlı falan…
Ne zamana kadar?
O önem atefedilen günler bitene kadar.
Bu gün 1 Mayıs İşçi bayramı.
1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı da, Emekçi Kadınlar Günü ve diğer atfedilen önemli günler gibi bir güne indirgenecek.
Ne olacaksa 1 Mayısta olacak.
Her şey bir günde olup ve bitecek.
İnsanlar alanlara inecek, (tabii işçi, emekçi ve ezilenlerin yüzde kaçı inerse) sloganlar atacak, halaylar çekecek, taleplerini dile getiren yazılar yazacak, pankartlar taşıyacak, kürsülerden konuşmacılar günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapacak, bayram ve gün bitecek.
İşyerlerinde çalışma koşulları, alınan ücret ve diğer sosyal ve özlük hakları günle beraber unutulup gidecek.
Kanal Türk programcısı Köşe yazarlarının 1 Mayısla ilgili yazdıkları köşe yazılarını okuyordu. Fatih Altaylı, ülkede sendikalıların üye sayılarının geçmiş yıllara oranla azaldığından, 1Mayıs işçi bayramının, bir güne indirgendiğinden, dem vuruyordu.
Diğer köşe yazarları da 1 Mayıs ve Taksim üzerinden sendika ve ülkedeki sendikacılık anlayışını eleştirmişler. Tabii ki bu yazarların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. “Vur abalının sırtına” misali ülkeye hâkim olan sarı sendikacılığının “s” sini bile eleştirmiyor, gündeme getirmiyorlar.
Oysaki sarı sendikacılık bu gün örgütlü gücün yüzde doksan dokuzuna hâkim.
Ülkedeki sendikacılık anlayışı; milliyetçilik, tarikat, cemaat ve de iktidar yanlısı bir anlayışın üstüne kurulmuş durumda.
Olmak ya da olmamak!
Biri sendika ne diyor; şu bankayla, şu sigorta şirketiyle, şu alışveriş merkeziyle anlaşmamız var. Eee! Bizim sendikaya üye olursanız bu indirimlerden sizde yararlanabilirsiniz.
Diğeri ne diyor; Vatan, Millet, Sakarya! Eee! …
Bumudur sendika, sendikacılık?
Sendikanın “s” sinden bihaberler.
Onlar için önemli olan, daha çok üye daha çok sömürü.
Emekmiş, alın teriymiş, özgürlükmüş, demokrasiymiş, eşitlikmiş, özlük haklarmış, kazanımlarmış umurlarında değil sendika ve sendika üyelerinin.
O sendikacıların ağızlarına da yakışmıyor; emek, özgürlük, hak, direniş, mücadele…
Sanırsınız ki, şirket, sigortacı, dernek, vakıf, yardım kuruluşu…
Oysa 1 Mayısların, Emekçi kadınlar gününün ve diğer günlerin ne kadar onurlu bir tarihi vardır.
1 Mayıs; günlere değil, aylara değil, yıllara değil, insanlık tarihine sığmaz, sığdırılamaz.